31 Ekim 2007 Çarşamba

Mutlu vs Mutsuz!


Bazen insanlar genelde çok pozitif, mutlu yapıda olduğumu söylerler... Ama durum hep öyle değil. Mutsuzluk olmazsa mutluluk olmazdı tabii...Birbirlerini dengeliyorlar...Yani mutlu olmak isteyen biri, muhakkak mutsuzluğu da yaşamalı! Hiçkimse her zaman mutlu değildir. Bazen karanlık kazanır ve hayat daha çok ağırlaşır. Bulutların arasından güneşi görmek neredeyse mümkün değildir. Böyle hissettiğiniz zamanlarda size bazı tecrübelerimden neler yapacağınızı söylemek isterim:

İlk olarak şunu hatırlayın: Görmekte güçlük de çekerseniz bulutların arkasında güneşin olduğunu muhakkak hatırlayın hep!
İkinci olarak, korkuyu, mutsuzluğu, umutsuzluğu yaşayın, o gün. Boşuna kaçmayın... Diğer tarafa anlamadan geçeceksiniz. Zamanla tüm bu negatiflikler kaybolacak, bunu bilin.
Üçüncü olarak, kendi mutsuzluğunuzu bir kenara bırakın, ve gülmeye sizden daha çok ihtiyacı olana yardım edin. Zorla da olsa bir gülücük vermeniz hem size hem de sizden daha çok ihtiyacı olana iyi gelecektir.
Son olarak kızgınlığı bir kenara koyun! Üzgünken kızgın olmak en kolay çıkış yolu, ama bu sizin mutsuzluğunuzu daha çok hatırlatacak ve size daha uzun eşlik edecektir...
Ben tüm bunlardan da en iyisini kullanırım; iyi bir dost. Yarın yıllarca uzak kaldığım, ama yeniden dostluğunu bıraktığım yerde bulduğum, Miriam ile öğle yemeği yiyeceğim. Miriam dünyanın en süper, en komik, en keyifli ve en zeki insanlarından birisi. Ve ne şanslıyım ki, biz birbirimizi kısa süreliğine kaybetsek de, yeniden yakalamanın bilinciyle bu ay içinde üçüncü kere buluşuyor olacağız. (Araya bayram, tatil yolculuk vs girmeseydi, eminim hafta da 3 olurdu)
İnsan iyi dostlarıyla biraraya gelince, neden mutsuz olduğunu bile unutabiliyor!!!

Benden size tavsiye,


Herkese mutlu günler...

Not: Köpeğiniz varsa, hiç düşünmeyin hemen onu kullanın :) Şüphesiz Vito benim bütün negatif enerjimi anında pozitif enerjiye çevirirdi...Canım oğlum, ne kadar özlemişim seni....

30 Ekim 2007 Salı

Döndüm ama aklım kaldı! Biri kargoya koyup yollasın bari :)

29 Ekim Pazartesi evime döndüm. Ama ne dönüş. Yorgunluktan ayaklarıma resmen kara sular indi. Evime geldiğimde Boğaziçi Köprüsü'nü ve havai fişeklerini seyrettim dinledim...Sanki ışık ve havai fişek gösterileri Cumhuriyet Bayramımız için değil de, benim için, Istanbul'a dönüşüm içindi. Sanki Istanbul bana hoşgeldin diyordu...


Döndüm ama benim aklım, kalbim Londra'da kaldı...


İnsanın gittiği ve gideceği her yerde tanıdıklarının olması, iyi dostlarının olması çok güzel bir şey. Kıymetini iyi biliyorum... Londra'da her dakikamı iyi değerlendirdim. Dostlarımla. Eski dostlarım, yeni arkadaşlarım... İnsanın zamanının değerini bilmesi de çok önemli...O anı, geçmişi ve geleceği değil...


Bu sabah işe geldim, ama çalışasım yok. Hiç yok. Dört gözle haftasonunu bekliyorum. Hem dinlenmek için hem de yurtdışından gelecek bir arkadaşım ile görüşebilmek için...


Sonra ki hafta sonuda bir sürpriz yapabilirim yine, bir yerlere uçabilirim yeniden :) bakalım... Adını henüz koymayacağım, belli olmadan tam, ama zaten daha zaman var. Daha şimdiden, bugünü yaşamak varken, 2 hafta sonrayı düşünemeyeceğim. Sadece fırsat gelirse, seçimlerimi yapacağım...


Dün gece başımı yastığıma koyduğumda, kendi adıma yaptığım seçimleri değerlendirdim, sonra da uzun uzun dua ettim, şükrettim. Her fırsatta çok iyi yaşamama engel olmayan, bana hep destek olan aileme, ablam Yasmin'e...


Herkesin kendi seçimlerini en iyi şekilde kullanması dileğiyle,


Mutlu haftalar...

28 Ekim 2007 Pazar

28 Ekim Pazar Londra :))))))))))

Dün gece uzun yıllardır bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Londra hem aynı hem de çok farklı. Saat 21:30'da Nozomi Bar'da benimkilerle buluşmaya gittiğimde, gecenin mükemmel geçeceği belliydi. Nozomi çok ama çok şahane bir yer. Fusion - Japanese yemeklerinin sunulduğu ama 22:00dan itibaren bara dönüşen bir mekan. Japon ama italyan kültürünün iyiyden iyiye hissedildiği bir mekan. Beauchamp Place küçük bir Floransa olmuş zaten. İtalyanların domine ettiği, ve insanların sigara için çıktıklarında yanyana bulunan restaurantların önünde takıldığı bir sokak olmuş. Gittiğimde hemen bara yöneldim ve kendime vodka-cranberry söyledim. Bu arada üniversiteden Daniele diye bir arkadaşım Nozominin işletmecisi olmuş, o beni tanıdı! - Bu arada değişmemiş olmak güzel bir gelişme :)))) Biraz onunla sohbet ettim, sonra da mekanın Dj'yi ile... Bardakileri bir güzel çekiştirdik. Los Angeles ve Newyorktan tanıdığım bir arkadaşım var, The one Group'un sahibi - Jonathan Segal...Onu da orada görünce... Hmm dedim Nozomi gerçektende iyi bir seçim olmuş şu kısa süreli ziyaretimde... Los Angeles da gitiğimiz bir gece klubu vardı, Hyde Lounge - onun mimarı Lionel Ohayon ile tanıştım. Bir süre clüpleri konuştuk, Aralıkta LA'a geri gidince ziyaret edeceğim daha çok arkadaşım oldu valla! Neyse, tam da benimkiler nerede kaldı derken, Zygi girdi kapıdan içeriye. Zygi de "Camera" adlı bir müzikalin prodüktörlerinden. Londraya bir sonraki ziyaretimde müzikaline gideceğim - söz verdim valla! Gece boyu çok güldük, eğlendik.




Nozomi den Tramps e doğru yöneldiğimizde saatler 1 e geliyordu. Ama olsun "Its only midnight" diye diye yoğun Cumartesi gecesi trafiğini aşarak, Tramps e geldik. Ama ne kalabalık! Hallowen partisi varmış, aman Tanrım!!! Neyse içeri girdik, ve saat 4'e kadar, açıkçası ayaklarıma hakiki anlamda kara sular ininceye kadar dans ettik. Bu arada sigara yasağından klubün bir kısmı sokakta, bir kısmı içerideydi. Bu sigara yasağı iyi olmuş aslında! Arada "hava" almaya çıkabiliyorsun! Gerek içerde gerekse dışarıda enteresan insanlarla tanışma fırsatını yakaladım. Kısaca çok ama çok güzel bir gece daha geçirdik.






Saatler de geri alındı ya, ohhh ne güzel :) Sabah uyandığımda kendi kendime "bu sabah kaçış yok" dedim ve hemen yüzümü yıkayıp parka... Geldiğimden beri ancak bu sabah koşabildim. Yağmur altında da olsa, 7 mil koştum. Şimdi kahve molamı veriyorum. Birazdan yine duş ve hazırlanma ve oradan gecekilerle Berkeley hotele brunch'a...Kendime kocaman bir kahvaltı siparişi vereceğim. Yum yum!!! Oradan da bakalım...





Hava kapalı ve soğuk, ama ben hiç öyle değilim. Yasmin in dediği gibi Londra öyle bir yer ki, uzak da olsa asla kopmayacağın bir şehir...Bunun kıymetini daha da iyi anlıyorum...Bir de Yasmin'in... Herşey güzelde, onun eksikliğinide hissetmiyor değilim. Keşke o da burada olsaydı...Bir daha ki sefere...





Herkese iyi Pazarlar!!!

27 Ekim 2007 Cumartesi

Londra - Cumartesi :))))


Sabah Portobello'ya gidecektim. Ama dün geceden dolayı erken kalkamadım. Sözüm ona koşarak Portobello'ya, Cumartesi pazarına gidecektim, oradan kaldığım yere dönüş, duş vs vs ve giyinip dışarı çıkacaktım... Zaten yağmur yağdı bütün gün...Portobello Pazarı açılmazdı, bir de dün gece yattığımda saat 4'e geliyordu :))...Bir daha ki sefere artık!

Jacob ile Londra'yı bıraktığım zamanlarda "trendy"leşen Sloane Avenue - Draycott Avenue - Walton Street - Beachump Place dörtgeni iyice en iyi restaurantların, barların yeri olmuş. Arap free! Canım arkadaşım Jacob beni almaya geldiğinde, ben yaklaşık 4 kadeh bubbly bubbly yi bitirmiştim :) Oradan Draycott Avenue'de Papillion'a yemeğe gittik. Nasıl özlemişim... Saatlerce konuştuk, güldük...Eski dostun yerini hiçbirşey tutumuyor hakikatende...Ben Türkiye'ye dönüp evlendiğim için büyük bir salaklıkla eski arkadaşlarımla görüşmeyi kesmiştim. Hepsi Londra'da zaten... Neyse, şahane yemek ve şarap ve sohbetten sonra, eski klubümüze bir güzel dans etmeye gittik. Tramps. Hiçbirşey değişmemiş. Garsonları bile :))) Değişen birşey var, o da sigara kuralı....Kalabalıkların dışarlarda toplanıp sigara içmelerine önceleri kızıyordum ama aslında fena da değil. İnsan sigara içmeye çıktığı zaman başkalarıyla da tanışma fırsatını yakalıyor...Hele geceleri bahsettiğim dörtgende yürürseniz geç saatlere kadar renkli görüntüleri yakalama fırsatını elde edebiliyorsunuz...

Bugün geç uyandım. Hemen giyindim dışarı attım kendimi. Önce evimize bakmaya gittim. Biraz hayal kırıklığı oldu ama bir sürü güzel anı, bakımsız kalmış girişi unutturdu. Annemlere şikayet edeceğim. Binamızın dışı çok iyi gözükmüyor...Resimde çektim bol bol - kanıt var yani :)

Oradan yine parka daldım, çiseleyen yağmurun altında ufak tefek işlerim olan Mayfair e kadar yürüdüm. Sonra yine Knightsbridge, Sloane Street ve bayıldığım Kings Road arasında ufak tefek alışverişlerimi yaptım. Öğlen olduğunda okuldan bir arkadaşımla buluşabildim. Ama burada küfür edesim geliyor kendime çünkü fotoğraf makinemin hafıza kartını boşaltmadığım için...Neyse geç öğle erken akşam yemeği yermişçesine oturduk yine sohbet yine sohbet. Öyle güzeldi ki.. Eski okulum Millfield'den bir sürü arkadaşımla buluştuk ve saatlerce son 15 sene de neler yaptığımızı anlattık birbirimize...

Az önce geldim duşumu yaptım ve yine dışarı çıkmak için hazırlanacağım. Kendi kendime de söz vermiştim, muhakkak bir westend müzikaline gideyim diye (Dirty Dancing i çok methettiler) ama bu akşam yerim belli : Nozomi Bar... Londra nın en trendy, en iyi lounge restauratlarından biri... Çok keyifli...Sonrasını bilmiyorum ama çok iyi geçeceğine şimdiden eminim.

Bu gece saatler 1 saat geri alınıyor! Ve ben 1 saat daha fazladan kazanacağım diye çok ama çok mutluyum.

Zamanın değerini bilmek lazım tabii; özellikle iyi zamanların...

Sevgiyle kalım...

26 Ekim 2007 Cuma

Londra - Cuma :))))

Oh geldim nihayet! Hemen kendimi sokaklara attım. Knightsbridge, Sloane Street, Park Lane'de yürüdüm... Göz doktorumu ziyaret ettim. Bu arada gözümde bir kanama olmuş. Önemli değil sadece dikkatli olmak lazımmış, blood pressure a bağlı olaraktan... Ben de pek anlamadım ama, kan şekerine falan baktır muhakkak dedi doktorum. Daha 1 ay evvel gittiğimde gayet sağlıklı olduğumu öğrenmiştim, neyse üzerinde durulacak bir mesele değil...Herşey iyi, herşey yolunda...

Hava kapalı ama yağmur yok, tam Vito 'luk aslında. Doktoruma giderken Hyde Park'tan geçtim ve Vito'yu çok andım, hayatta olsaydı ve burada yaşayabilseydik diye...

Akşama senelerdir görmediğim, Londra'da yaşarken artık ailemden biri olan Jacob ile yemeğe ardından da clubbing e gidiyoruz... Şimdi geldim, bir kadeh şampanyamı içtim. Oh!!! Biraz dinleneyim sonra duşumu yapıp hazırlanacağım.

Bakalım nereye gideceğiz? Bana sürpriz olacak! Şahane!

Eski dostlarla ilgili de en çok bunu seviyorum. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, bıraktığınız yerden devam...Dostluklar çok önemli, ve ben bunu hiçbirşeye değişmem...Jacob da benim çok ama çok eski bir dostum ve açıkçası onunla buluşmak için can atıyorum...

24 Ekim 2007 Çarşamba

29. AVRASYA MARATONU vs VERDA MARATONU


"Bir kıtadan diğerine koşarak geçmek isteyenler için bu yıl tek fırsat Ekim ayının son Pazar günü. 29. Kıtalararası Avrasya Maratonu 28 Ekim 2007’de koşulacak. Organizasyon kapsamında bu yıl da 15 kilometre yarışı ile herkese açık halk koşusu düzenlenecek. Tüm koşular Asya’da başlayıp Avrupa’da sona eriyor. Maraton ve 15km yarışlarına, 28 Ekim 2007 itibarıyla 18 yaşını doldurmuş olanlar katılabiliyor."

Beni tanıyanlar bilir... Aylardır sabahları koşuyorum. Ciddiye de alıyorum, ama bir zaman sonra bir hedef belirlemek gerekiyor. Ben de İstanbul Maratonunu belirlemiştim...

Meğer bu Pazarmış (28 Ekim 2007)... Benim İstanbul'da olmayacağım Pazar...

Üzgünüm hem de çok. Kendime hedef belirlemiştim; İstanbul Maratonu diye, ama gel gör ki bu yarışta yer alamayacağım. Daha bu sabah Yasmin' e açıklıyordum; bitirmek şart değil, yeter ki katılabileyim, bir hedeftir diye...


Kaçırıyorum. Çok girmek istediğim yarışa giremiyorum, çünkü Londra'da olacağım... Bu seyahatlerde benim maratonum gibi oldu diyorum artık!
Artık bir daha ki sefere diyelim... hay anasını!

19 Ekim 2007 Cuma

UGG Australia - İstanbul

Senelerdir ablam Yasmin'in ve benim giymekten keyif aldığımız, ama Türkiye'de olmadığı için üzüldüğümüz botlar nihayet İstanbul'a geldi...Ama ne gelmiş... 100-130 $'lık bot 640 YTL'ye!

Yazık dedim kendi kendime, birbirimizi kazıklıyoruz! Bu ucuz botlar bu kadar mı pahalıya satılır? Ayıp!
Botlarla ilgilenen, bu şahane botları almak, giymek isteyen arkadaşlarım; http://www.victoriassecret.com/ 'a girin - linki aşağıda - oradan sipariş verin. 1 hafta da geliyor. Renk renk boy boy, terlikleri, şapkaları, anahtarlıkları...hepsi var! Hemde normal fiyatlara! 5 misli boşu boşuna vermeyin...

Bilginize....

16 Ekim 2007 Salı

Hotel ve City Guide?


İtiraf ediyorum, blog yazılarım açısından 'tembel' oldum! Çok tembel - Tanya çok haklısın!... Ama bir tek bu konuda tembellik ettim - valla!!! Üstelik iyi sebeplerim var, hem de çok iyi sebepler... Çok seyahat ettim bu aralar. Daha da seyahatlar yolda... Evet bir işim var, farkındayım ama bir şekilde ayarlayabiliyorum. Hem çalışıyorum, hem seyahat ediyorum, hem blogları takip edebiliyorum, hem de sorumluluklarımı (evim, ailem ve çevreme karşı) yerine getiriyorum...

Bütün bunları yaparken, sabah koşularım düzenli gidiyor - gittiğim her şehirde hemen hemen her sabah koşuyorum; hatta öyle ciddi bir boyut aldı ki, en kısa zamanda maratona katılmayı düşünüyorum, şaka değil gerçek. Limitlerimi görmek istiyorum. Aynı zamanda yelken sınavım var, onu da ihmal etmedim...Sağlığım desen bir-iki aksaklık dışında iyi...

Neyse asıl konu şu; onca yer gezdim, onca yerde kaldım, kaldığım yerlerle ilgili bir blog başlatayım diye düşünüyorum... Mesela Roma, mesela Floransa, Cannes, Londra, Newyork, Los Angeles...Bu sene içinde gittiğim şehirler... Yakında Marbella ve Venedik eklenecek listeme... Şimdi öyle yerlerde kaldım ki, hepsi birbirinden lüks... Her bir otelin avantajını, desavantajını konumunu, fiyatlarını, sunduklarını, restaurantlarını, barlarını, özelliklerini rahatlıkla yazıp çizebilir, önerebilir veya "sakının" diyebilirim... Mesela Roma'da Hassler Villa Medici, Hotel D'Inghilterra, The Inn on the Spanish Steps, Hilton Cavalieri vs vs...Ya da Beverly Hills Wilshire, Chateau Marmont - Los Angeles, ya da Waldorf Astoria, Mercer, Carlyle - NewYork'ta ya da Londra'daki The Great Eastern, Sanderson, Berkeley, Claridges, Dorchester, Blake's, 47 Park Street.......... Plaza Athena, George V, Hotel de Crillon - Paris....Liste gidiyorda gidiyor... - bayağı bir hotel bilgim var... Tabii ki hepsi bu sene içinde kaldığım oteller değil... Yıllar içinde gezdiğim zamanlarda... Hay anasını İskoçya'da Pertshire'de bile öyle bir otelde kalmıştım ki... Düşünüyorum da az buz değil, bayağı yer gezdim - yıllar boyu...

Bunlara ek olarak gidilecek veya kesinlikle gidilmeyecek! barlar, restaurantlar... Havayolları şirketlerinden bile biraz bahsedebilir, karşılaştırabilirim. İster first, ister business ya da ekonomy...Hangi zamanda hangi şehir daha güzeldir, ne zaman gidilmesi daha güzeldir... Elbette bilgim kendi bildiklerimle kısıtlı ve herşeyi bilmem mümkün değil, ama tecrübe paylaşımı zarar getirmez değil mi?


Bi nebze "otel ve city guide" - ama tarz bir otel ve city guide...Belki biriniz atıyorum Londra'ya ya da Paris'e gitmek istersiniz, hazırlamayı planladığım blogdan yararlanmak istemez misiniz? Masanın tuzu biberi olur - olmaz mı?

Ayreten, otellerde yaşadığım değişik tecrübelerimi de paylaşabilirim. Mesela 3 gün içinde 2 otel değiştirdiğim oldu. Şikayetlerim sayesinde! şu anda hem Los Angeles hem de Roma'nın 2 lüks otelinin VIP listesine girdim, buna ek olarak bir daha kalmaya gittiğim zaman ödeyeceğim fiyatlarda da güzel değişikler olacak...

Şu an bunun üzerinde çalışıyorum...Yaklaşık bir haftadır boş zamanlarımda bütün bilgilerimi bir yerde topluyorum, excel sheet'de... Bari bilgimi topladıkça ve yazdıkça sizlerle, yakın arkadaşlarımla paylaşayım diye düşündüm...

Ama takıldığım bir nokta var; blogu ingilizce yazmam lazım sanki... hmmm sevgili arkadaşım Volkan'a soracağım, ingilizce veya türkçe yazdıkça otomatikman çeviri yapacak bir program var mıdır diye... İngilizce yazmak istememin sebebi şu; blogumdan hem yurtdışındaki arkadaşlarımın yararlanabilmesi, hem de kendim yararlanabileyim, şöyle ki, otellere gittiğim zaman blogumdan bahsedersem neler olabilir merak ediyorum...

Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum...Belki şimdi değil de, bundan birkaç sene sonra basılacak kitap bile olabilir...Neyse, fikirlerinize açığım; ne dersiniz?