31 Mart 2010 Çarşamba

Hafta sonu kaçamağı...


Geçtiğimiz hafta sonu, Maral doğduğundan bu yana ilk defa Maral'dan ayrı kaldım. Hazırlıklarımı yaptım; sütlerimi çektim; çantamı hazırladım ve Cemil ile birlikte Cuma akşamı yola çıktık. Maralı da anneme ve ablama teslim ettim. Bir fena oldum giderken; bir ağladım yolda Sabiha Gökçen Havalimanına giderken... Bir korku dolu düşünceler (uçak düşerde Maral annesiz babasız kalırsa diye) aldı beni... Anlatamam.... Sadece yaşanır. Ama aynı zamanda yaklaşık 1 senedir ilk defa uyuyabilecektim... İstediğimi yiyip, istediğimi içebilecektim...

Peki öyle mi oldu? HAYIR! Havalimanına gider gitmez kendime sosis ve patates kızartması sipariş ettim, bira eşliğinde. Yemez olaydım. Yol boyu midem bulandı. Zaten uçaklardan tedirginim; tedirginliğimin yanına bir de mide bulantısı... Yanıma da 6 aylık oğluyla bir anne oturmaz mı? Yol boyu sohbet ettik. İnip de tekneye vardığımızda yorgunluktan çökmek üzereydim; ama ohh dedim şimdi deliksiz uyuyabileceğim... Bir insan her saat başı uyanır mı?Uyanır... Son 6 aydır her saat başı uyandığımı hatırlamıyorum. Yerimi mi yadırgadım, hava mı biraz soğuktu nedir, hiç uyuyamadım. Maral da aklıma takılmadı halbuki. Nasılsa emin ellerde... Ama fırsat bu fırsattır dedim; olmadı ilk gece.
Cumartesi sabah 7'de kalktık. Güzelce kahvaltımızı ettik ve teknede bir takım işler vardı; ben günboyu işlerimi yaptım. Bu arada Maral ile teknede yaşam nasıl olur onu çözmeye çalıştım; çok da güzel olur - göreceğiz yazın...Aralarda da süt çektim ve Marmaris Netsel marinadaki balıkları besledim - sütümle :)))) Her 4 saatte bir süt verdim balıklara...
Marmarise varmadan "oh günboyu şarap, bira falan içerim" diye düşünmüştüm. Ama gel gör ki canım istemedi, içim almadı eskisi gibi... Akşam balık keyfi yaparken içerim dedi. Uykusuzluk ve yorgunluk aldı başını ya; yine ne yiyebildim ne de içebildim. Bir de bir üşüdüm bir üşüdüm... Neyse ki annemin bana zorla alırdığı kazak vardı da... Biraz sıcak tuttu beni. O akşam iyi uyudum diyebilirim. Ama içimde de heyecan var; 2 sene sonra tekne ile biraz gezebileceğiz diye... Bir kalktık; hava berbat... Fırtına yağmur soğuk... Zaten Pazartesi sabahı döneceğiz 8 uçağı ile; dolayısıyla 4'de kalkmamız lazım, hiç maceraya gerek yok, o günüde teknede öylesine geçirdik... Akşam GS FB maçına kadar... Gittiğimiz restaurantta da kalabalık ve digiturk arızası nedeniyle pek de iy izleyemedik maçı... Tadı yoktu yani... Ama yine de pişman değilim. Genelde güzel geçti, sadece beklediğim gibi olmadı. meğer biraz da ben değişmişim açıkçası. Eski Verda değilim sanki...

Ve şu karara vardım; insanın evi gibisi, düzeni gibisi yok. Yapılacak en güzel tatil kendi evinde kendi yatağında... Teknede kendi düzenimizi kurana kadar, tekne tatili de bana pek cazip gelmiyor. En azından havalar ısınsın, denizin keyfini çıkarmaya başlayana kadar...Kısaca evimi özledim, yatağımı özledim, Maral'ı özledim... Tüm bunlardan çıkarttığım bir ders var. Bu heyecanla evime döndüğüm için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum... Bu şahane bir duygu... Herkesin bu duyguyu tatmasını dilerim. Evine heyecanla dönmek. Koşa koşa...