22 Şubat 2011 Salı

Busy week

Bu aralar Maralın uykusu bi garipleşti. Geceleri uyanıyor - 1 saat kadar uyumuyor... Haliye benimde... Neyse geçer elbet... Bu sabahta ütüye bi dokundu - ki eminim bir daha yanına gitmeyecek. 2 parmağı çok hafif am çok hafif yandı. Hemen soğuk suya tuttum - şimdi de devamlı eline suya sokmak istiyor. Kendince oyun yapıyor. Neyse inanılmaz ucuz atlattık! Sabah erken saatlerinde de şöminenin kapısına yüzünü vurmuştu. Buz koyduk o da geçti. Ama dur bakalım nasıl bir gün bizi bekliyor.

Ne kadar dikkatli olursanız olun, bir takım aksilikler, kazalar mukakkak oluyor.

Önümüzdeki hafta maralı anneanneye bırakacağız. Bir aksilik olmazsa, kayağa gidiyoruz. Çok özleyeceğimi düşünüyorum. Hiç 1 hafta ayrı kalmadım. Bakalım nasıl geçecek. En fazla 2 gün uzak kalmıştık.

Sanırım tam da tam ihtiyacım olduğu zaman bu tatile gidiyor olacağız. Geçtiğim hafta da bayağı bir yoruldum. Evimize gelenler çok oldu. Misafirlerimiz çok oldu. Hatta geçen hafta hemen hemen her gün çocuk bahçesi gibiydi burası. Ama en çok da Maral eğlendi. Ama tek başıma ben, her işi iyi bir koşuşturma içinde toparlayabildim. Gelenlere ikram, Maralın arkadaşlarına ikram. Gidenlerin arkasından toparlamak, MAralın işlerini eksiksiz yerine getirme... Bence çok iyi iş çıkardım, ama çok da yoruldum. O yüzden kayağa gittiğimde uykunun ve bağımsızlığın tadını doya doya çıkartacağım. Ya da öyle umuyorum.

Ayrıca geçtiğimiz Cumartesi günü nam-ı değer Abijean'in yani, ablam Yasmin'in doğum günüydü. Çok eğlendik. Maaile kutladık. Bizim evde....Ben buradan da canım Maral kadar çok sevdiğim ablamın doum gününü bir kere daha kutluyorum. Canım Yasmin. İyi ki doğdun. İyi ki Maral senin gibi birine sahip. Bizlerinde teyzeleri var ama sen çok başka bir teyzesin - her ne kadar teyze lafından hiç hoşlanmasanda... Seni çok seviyorum. Ve kalan uzun ömrünün sağlıklı - çok sağlıklı, mutlu ve huzurlu geçmesi dileğiyle... Hadi sen mutlu olacağını düşündüğün hayatını gidip kurda... Maralı yanına yollayalım zamanı gelince :))))






15 Şubat 2011 Salı

Ömrümden ömür gitti! Gitti hakkaten!


Siz siz olun aşağıda anlatacağım kısa olaydan ders alın ve uygulamayın; çünkü ömrümden ömür gitti. 5 yıl kaybettim. Belki de daha fazla...

Geçtiğimiz Cumartesi akşamı. Herşey yolunda. Maral akşam yemeğini tıka basa yedi (tahtaya vurun, diliniz ısırın iştahı kaçmasın hehehehe), ve hemen akabininde her zamanki gibi, kakasını yaptı. Normalde Maral kakasını yemek yedikten yaklaşık 15 dakika sonra yapar, bu sefer hemencecik yapmıştı.. Bende kızımı mutlu edeyim dedim; madem erkenden kakasını yaptı, bende normalde yemeğini hazmedebileceği belli bir süre sonrasında soktuğum duşa, bu sefer küvete sokmaya karar verdim. Ve küveti doldurdum. İstedim ki küvette uzun uzun oynasın.

Bayılıyor suya. Bayılıyor yıkanmaya. Her akşam yıkanır, ama duş alır. Küvette bildiğiniz jacuzili büyük boy küvetlerden... Ben doldurdum suyu, sıcaklığını da iyice ayarladım. Ne çok sıcak ne de ılık. Maral bayıla bayıla daldı köpüklerin içine. Bir oyunlar bir su sıçratmalar... Şahane! Jacuziyide çalıştırdım. Köpükler iki misli oldu. Aman ne eğleniyoruz... Aman ne kahkahalar... Ne oyunlar... Neyse 25 dakika sonra Maralın rengi değişti. Bildiğin nar kırmızısı... Ve resmen çıkmak için hamle yaptı... Hemen kafasını yıkayıp hızlıca küvetten çıkardım. Ama rengi gitgide kızarıyor. Özellikle yüzü. Yüzü pancar kırmızısına döndü, göz kapaklarıda bembeyaz... Havlusuna sardığım gibi bezini bağladığım yere gittim. Ama canım benim yere çöktü... Aciir aciir dedi ve gözleri kaymaya başladı... Arada da "çikaaaar çikaaar" diye sesi ve hali yettiği kadar bornozunu çıkartmaya çalışıyor... Orada bayılacak! Belli ki bayılmak üzere... Gözler kayıyor... Orada kendimi kaybedecektim korkudan. Çok korktum. Hemen Cemili çağırdım.

Cemil de yüzünde tebessümle, gayet sakin bir şekilde Maralı aynen öyle çırılçıplak kaptı ve direk mutfağa götürdü. Verda su verelim dedi. Su verdik. Abartmıyorum 2 şişeye yakın suyu kelimenin tam manasıyla kana kana içti... Aralarda "hınk hınk" ses çıkararak! Ve Cemilin anlattığına göre ateş topu gibiymiş vücudu. Çocuk yanıyor yanıyor resmen! Hemen oradan aynen yine çıplakken, balkona çıkardı... Balkonda yaklaşık 30 saniye kaldılar. Bildiğiniz o soğukta çırılçıplak canım... Ama 30 saniye sonra içeri geldiklerinde Maral gülüyordu bile. Ben de o arada deli gibi doktorumuzu arıyorum... Bana yarım saaat gibi gelen 5 dakika sonra doktorumuz geri döndü... Daha olayı anlatırken, hikayemin ortasında bana : "bayıldı mı yavrucak?" diye sordu. Yok dedim ama bayılmak üzereydi dedim. "Yapmayın böyle şeyler" dedi. " Yemekten sonra sıcak küvete yarım saat sokmak bayıltır" dedi. Peki bu yaştaki birinin böyle fenalaşması normal mi dedim, "elbette, o da bir insan yani" dedi ya.. Bir ohhhh çektim... Ama nasıl korktum! Nasıl böyle bir hata yaptım diye kendimi yedim. Gece boyu o melek yüzünün bayılıyor gibi olması gözümün önünden gitmedi... Zaten gece boyu belli aralılarla yanına gidip gidip o uyurken ona baktım. Ama yani... İnsanın içi titriyor yahu. Off!


Demek ki ne yapmıyoruz : Yemekten hemen sonra sıcak küvete soku yaklaşık 30 dakika oynamasına izin vermiyoruz... Hayır affedemediğim ben kendime yapmazdım. Niye hayatımda en çok değer verdiğim yaratığa böyle bir ızdırap yaşattım ki? Aklım nerdeydi?

Merak edenlere, Maral kesinlikle banyodan soğumadı. Ertesi gece de "bici bici" diye koşarak küvete girdi... Ama her zaman ki gibi, yemekten 1 saat sonra, ve duşun altına :))))

7 Şubat 2011 Pazartesi

Karadağlar ve Süülüman

Beni bilen bilir. Hayamında hiç - ama hiç dizi izlemedim. Övündüğüm bir değer değil, çünkü dizi yerine sinema izlerim. Dizi bilmem. Filmleri iyi bilirim. Hatta iyi filmleri hiç sıkılmadan 2-3 defa arka arkaya izleyebilirim. Dizi derken yanlış anlaşılmasın, ben "türk" dizisi izlemem. Basit prodüksiyon, çekim hataları ve inandırıcı olmayan oyunculukla dolu yapımlar işte...ve bu sebeplerden dolayı zamanımı bu boşluklarla geçiremem. Şimdi seyretmeden nereden bileceksin diyeceksiniz? Arada gördüğüm fragmanlar, zaplamalar sırasında şöyle bir baktığım için. Kimse zorlamasın beni. Beğenmiyorum işte. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim: ben festival filmlerini de pek sevmem. Ya da Avrupa filmleri... Nadiren ingiliz - oscara aday falan olursa; ya da çok nadiren fransız filmleri seyrederim. Bana illaki genelde türk halkına "boş" gelen hollywood filmleri keyif verir. Güzel kadın, güzel adam, iyi müzik, pahalı prodüksiyon, iyi oyunculuk keyif verir... Bir de oscara aday olan tüm filmleri izlerim. hehehehehe...

Yabancı dizileri izlerim bu arada: Friends, Sex and the city, Greys Anatomy ve Lost. Aralarından bir tek Greys Anatomy hala yayın hayatına devam ettiği için, bir tek o diziyi seyreder olmuşum.

Neyse, şimdilerde şans eseri 2 diziye rastgeldim. Konu başlığından da anlaşıldığı gibi; Karadağlar (Dostoyevski'nin Karamazov kardeşler kitabından esinlenilmiş) ve Muhteşem Yüzyıl. Her iki diziyide beğeniyle izliyorum ve bu "kro" davranışımı burada paylaşmaktan keyif alıyorum. Hehehehehe! Kroyum ben :)