Havadayız. Çünkü seneye % 50 Londra'ya gitme ihtimalimiz var...
Okullara baktıkça burada, ve kimse alınmasın aile profillerini görünce, biraz korktum. Ben başa çıkamayacağım sanki buradaki sistemle. Evde istediğin eğitimi ver çocuğa, çocuğun günlük zamanının büyük bir kısmı okulda geçecek. Etkilenmemesi mümkün olmayacak. Daha şimdiden elbiselerini, ayakkabılarını arkadaşlarıyla kıyaslamaya başlaması beni ürküttü. Ne beklersin ki? Aileleri görüyorum; anneler çocuklarına hiç de iyi örnek olacak cinsden değil. Yarış, hırs almış başını. Ne istediklerini bile bildiklerini sanmıyorum. Neyse işin bu kısmı beni ilgilendirmiyor. Benim tek düşüncem okumayı sevecek, spor yapabilecek, ev ortamında olduğunu düşünecek ve aynı zamanda çok iyi dil bilgisi ve eğitimi olacak bir çocuğu yetiştirmek... Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, burada böyle bir okul pek yok. İşte en iyi dediklerinin hepsini gördüm. Hepsiyle konuştum. Aralarında 3 tane iyi okul var. İstanbul'da kalırsak belirlediğim 3 okula yollamayı tercih ederim.
Ama Londra'daki okullara baktım. Fikir edineyim diye... Bundan 1-2 ay önce. Oturup kıyas yapmayacağım; çünkü kıyas kabul etmez. Londra'da bulunan her bir ilkokul, abartısız herbiri mükemmel. Şimdi yakında Londra'ya gidip başvuru yapacağım. Okullar 3 aşağı 5 yukarı belli oldu. Hill House junior School
Lycee Francais de Charles de Gaulle
St Nicholas Prep School
Ravenstone School ve
aralarında sadece kızlar için olan Falkner House School.
Yazıştığım toplam 15 okuldan olumlu yanıt aldıklarım. Kalanların hepsi 2015, ya da daha ileri bir tarihe göre dolu. Kalbim birinci günden beri Hill HOuse Junior School'da, ama waiting listesine gireceğim. Şans bu belli mi olur. St Nicholas ve Ravenstone'dan olumlu yanıt geldi, ancak elimi çabuk tutmam lazım; muhakkak okula bizzat gidip form doldurmamı istiyorlar... İkinci istediğim okul Lycee Francais. Dünyanın sayılı okullarından. Öyle böyle değil. İsteyen girip bakabilir. Ancak kendimi kandırmıyorum, girmesi süper zor. Ama olumsuz yanıtta gelmedi; ki bu da iyi bir haber. bakalım.
İşin en can alıcısını söyleyeyim: Okul fiyatları... türkiye ile aynı; belki daha ucuz. Hesap kitap yapmak lazım, ama servis ücretleri, ekstardan spor faalyetleri, bale dersleri, yüzme hepsi İstanbul'da ekstra. Hem maddi hem manevi. Hafta sonları ekstra faaliyetlerle kapanır burada. Halbuki yukarıda saydığım aktiviteler ve daha fazlası görüştüğüm ingiliz okullarında standart. Hepsi içinde. Özellikle baleye şaşırdım diyebilirim ve çok sevindim. Bu sene baleye de başladık da :)
Ve İngiliz sisteminde okumuş biri olarak, sistemin çok ama çok iyi olduğunu söyleyebilirim.
Dolayısıyla şimdilik havalardayız. Bu sene böyle geçecek. Herşeyin hayırlısı diyelim. Maral'ın şansına ne çıkarsa artık. Ya burada Istanbul'da, ya da Londra'da. Şu aşamada hiçbir şey belli değil. Hatta planlar ileride bambaşka bir boyutta kazanabilir.
Herşeyin hayırlısı diyorum; herkese iyi bayramlar diliyorum...
PS: Bu bayramdan hiç haz almam.
Verda Donay's Blog
25 Ekim 2012 Perşembe
11 Eylül 2012 Salı
Koca bir yaz bitti!
Koca bir yaz geride kaldı...
Yazdan kısa kısa notlar...
Eve yatılı aldığım etiopiyalı kadın, 1 ay sonunda gitti. Yok ben yapamadım aynı evin içinde... Bir de alışmışım her işimi yapmaya... Titizlik hastası oldum çıktı. Şimdi eski elemanlar geri döndü. Bende rahatladım. Gerçi fransızca ve ingilizce konuşması Maral için artı idi. Ama tüm benim kuruntularıma Maral ile anlaşamadıkları eklenince, gitmesi (yollanması) kaçınılmaz oldu :)
Maral yaz başında kolluksuz yüzmeye merak saldı. İyi de oldu. Yaz sonu geldiğinde sadece yüzmekle kalmadı, balıklama atlama girişimleri, iskelelerden atlamalar ve hatta dalmalar - bildiğin sualtı dalmaları da haliyle yüz üstüne çıktı. Tekne de çok rahat ettik. Çok! Suya düşse rahattık. Bu konuda yaz başında epey emeği geçen sevgili anneannemize teşekkürler. O olmasaydı ben hayatta Maral'a ayak uyduramaz, yüzmeyi öğretmeye cesaret edemezdim.
3-4 kere tekneye gittik. Marmarisi ve güzide koylarımızı genelde sert rüzgar ve büyük dalgalar eşliğinde gezdik :) Hatta Maral bile 1-2 kere kustu :)
Gittiğimiz her koyda maral hep bir arkadaş edindi kendine. Bazen bizden bile yaşlılarla, bazen dört ayaklı canlılarla :)
Çok şükür hiç hastalanmadık. Dolayısıyla, süt ve süt ürünleri tam gaz yendi, içildi :) (Okula başladık ya, yakındır hastalıklar:( maalesef)
Maral 3 yaşında artık. Her ne kadar kendini 4 zannetse de:) Hediyeleri sağolsun; 1 arabası ve 1 Vespası var artık :) Araba yavaş diye binmeyi sevmiyor, ancak Vespasının üzerinde vızır vızır...
Hmmm.. Yaz boyu neler yaptığımızı hatırlamam biraz zor oluyor ...Ama...
Madonna konserini kaçırmadık...
4 kitap bitirdim. Sırasıyla
Kahperengi - hande Altaylı - süperdi
Masumiyet Müzesi - Orhan pamuk - çok iyiydi
İsim Şehir Bitki - Yılmaz Özdil - Çok süperdi ve çok güldüm okurken.
Şeytan Yemini - Jean Christoph Grange - Bayağı gerildim okurken ama gerçekten de iyiydi
Şimdilerde okul açıldı. Sonbahar da iyiden iyiye kendini hissettiriyor... Bir yazın daha sonuna geldik. Ve bu yaz Maral açısından olsa gerek, bitsin istemedim - ki ben kışı çok severim :)
Tabii ne zaman ne olacağı belli olmaz, ancak Maral okulunu da özlemiş gibi görünüyor. Belki ağlarız diye düşündüm dü, tam aksine ablalık yapmaya bile başlamış. Ama dediğim gibi her an değişebilir...
Zaman gösterecek...
Yazdan kısa kısa notlar...
Eve yatılı aldığım etiopiyalı kadın, 1 ay sonunda gitti. Yok ben yapamadım aynı evin içinde... Bir de alışmışım her işimi yapmaya... Titizlik hastası oldum çıktı. Şimdi eski elemanlar geri döndü. Bende rahatladım. Gerçi fransızca ve ingilizce konuşması Maral için artı idi. Ama tüm benim kuruntularıma Maral ile anlaşamadıkları eklenince, gitmesi (yollanması) kaçınılmaz oldu :)
Maral yaz başında kolluksuz yüzmeye merak saldı. İyi de oldu. Yaz sonu geldiğinde sadece yüzmekle kalmadı, balıklama atlama girişimleri, iskelelerden atlamalar ve hatta dalmalar - bildiğin sualtı dalmaları da haliyle yüz üstüne çıktı. Tekne de çok rahat ettik. Çok! Suya düşse rahattık. Bu konuda yaz başında epey emeği geçen sevgili anneannemize teşekkürler. O olmasaydı ben hayatta Maral'a ayak uyduramaz, yüzmeyi öğretmeye cesaret edemezdim.
3-4 kere tekneye gittik. Marmarisi ve güzide koylarımızı genelde sert rüzgar ve büyük dalgalar eşliğinde gezdik :) Hatta Maral bile 1-2 kere kustu :)
Gittiğimiz her koyda maral hep bir arkadaş edindi kendine. Bazen bizden bile yaşlılarla, bazen dört ayaklı canlılarla :)
Çok şükür hiç hastalanmadık. Dolayısıyla, süt ve süt ürünleri tam gaz yendi, içildi :) (Okula başladık ya, yakındır hastalıklar:( maalesef)
Maral 3 yaşında artık. Her ne kadar kendini 4 zannetse de:) Hediyeleri sağolsun; 1 arabası ve 1 Vespası var artık :) Araba yavaş diye binmeyi sevmiyor, ancak Vespasının üzerinde vızır vızır...
Hmmm.. Yaz boyu neler yaptığımızı hatırlamam biraz zor oluyor ...Ama...
Madonna konserini kaçırmadık...
4 kitap bitirdim. Sırasıyla
Kahperengi - hande Altaylı - süperdi
Masumiyet Müzesi - Orhan pamuk - çok iyiydi
İsim Şehir Bitki - Yılmaz Özdil - Çok süperdi ve çok güldüm okurken.
Şeytan Yemini - Jean Christoph Grange - Bayağı gerildim okurken ama gerçekten de iyiydi
Şimdilerde okul açıldı. Sonbahar da iyiden iyiye kendini hissettiriyor... Bir yazın daha sonuna geldik. Ve bu yaz Maral açısından olsa gerek, bitsin istemedim - ki ben kışı çok severim :)
Tabii ne zaman ne olacağı belli olmaz, ancak Maral okulunu da özlemiş gibi görünüyor. Belki ağlarız diye düşündüm dü, tam aksine ablalık yapmaya bile başlamış. Ama dediğim gibi her an değişebilir...
Zaman gösterecek...
26 Nisan 2012 Perşembe
Tutular...
Evet evet yalnış duymadınız... Baktım ki bizim ki tutulara merak sardı; ki hiç şikayetçi değilim, bende kend kendime evde tutu yapmaya başladım...
Ben yapmaya, Maral da giymeye bayılıyoruz...
Şimdiden 3 adet tutumuz oldu. Yukarıda ki kamelyalı tutumuz :)
12 Nisan 2012 Perşembe
Karamsar düşünceler
Blogun en güzel tarafı, taaa eskilere gidip yazmış olduğun yazıları okumak ve eski günleri hatırlamak. Ve farkettim ki, benim hayatım nerelerden nerelere gelmiş. Daha iyi veya daha kötü diyemeyeceğim. Ama çok değişti hayatım. Hiçbir şikayetim yok; eskisi de güzelmiş yeniside. Sadece yaşadığımız ortamda büyük değişikliler var ve adapte olmakta zorlanmaya başladım. Mesela eğitim meselesi, her ne kadar günlük hayatımı henüz etkilemesede duyduğum kaygılar arttı. Bu da psikolojimi etkiliyor. Ya da tüketmiş olduğumuz gıdalar. Biber, armut ve üzüm hayatımızdan tamamen çıktı. Sanırım yakında elma, portakal, enginar, çilek, kereviz vs vs tüm sebze ve meyveler içinde aynı şeyi söylüyor olacağım. Sütümüz, balımız, tavuğumuz, etimiz zaten muammada...
Herhalde çocuk yetiştirmenin en doğru yolu makarna ile beslenme falan olacak. İsyanlarda değilim. Zira, hürriyetlerini haksız yere kaybeden onca insanımız varken, heralde insanlarımızın ya da bizim gibi düşünen insanların endişe duyduğu ilk şeylerin başında gıda gelmiyordur. Benzin desen başka... Gıda mı, benzin fiyatları mı, elektrik zamları mı, cezaevlerinde yatan suçsuzlar mı... Ay yaz yaz bitmez bunlar. Benim de alanım değil.
Ama hep kafamın içini meşgul ediyorlar. Hep. Cicim bicimleri düşünmek istiyorum. Olmuyor. Kara kara fikirler sarıyor kafamın içini.
İçine ettiler state of mind'ımın :)
Kısaca yaşanası yer değil artık bu ülke. Bu şehir.
Ama her günümü güzel kılan 1-2 şeyden biri var; o da blogumun neredeyse tamamında artık.
Canım kızım Maral...
Bu arada süte, yoğurda kelimenin tam anlamıyla dalmış durumdayız. Neredeyse 1 ay olacak, henüz bir terslik yok :) Ama sütten ağzı yanan, yoğurdu üflyerek yermiş; biz de o misal hala hep beklemedeyiz.
24 Mart 2012 Cumartesi
Yogurt, okul...
Devrim Erbil sergisinde
Ufak ufak yoğurda başladık. Henüz bir belirti yok. Öksürdüğü an süt ve süt ürünlerini yeniden keserim. Ama nasıl yedi yoğurdu anlatmak olmaz. Yaşamak lazım. 1 ufak kutu yoğurt tam 1 dakikanın altında yalap şap bitti. Bi daaa... bi daaaa... desede... yeter dedim. Ne olur ne olmaz. Zaten 1 haftadır kahvaltılarda peynir yiyoruz... Aman dedim. Süt için bekleyeceğim. Mayıs ayını bekleyeceğim. Ama bakalım yoğurt beraberinde öksürük getirecek mi?
Bu aralar havalar da güzelleşince bol bol dışardıdayız. Kış boyu evin koridorunda iyice pişen scooter olayımız dışarıda tam gaz devam. İnanılmz hareketler de başladı. Tek ayak havada... Tek ayak yanda havada... Çift ayak scooter da... Bu işi iyi yapıyor artık. Scooter a iyi binebilen ve yaşıtlarından çok daha hızlı gidebilen bir kızım var :) Bana çekmiş. hehehe... Bende bu konularda yetenekliyimdir. Aferin ona. Ayrıca sıcak da gelse, kasksız binmediği için 2 kere bravo...
Sayesinde fransızca öğreniyorum. Sınıfımızdan çoook memnunum. Okuldan almaya gittiğimde, burda kalalım diye gözümün içine bakıyor. Öğle uykuları olmasa... Biz hala öğle uykusu uyuyoruz. Arkadaşlarının hemen hemen hepsi öğle uykusunu kestiler. Ben kesemedim hala. Ne demişler; uyusunda büyüsün. Ve artık hemen hemen her gece biz uyurken yanımıza gelmeye başladı. Hayır çaktırmadan girmese hemen yatağına geri götüreceğim. Ama sabah bi uyanıyorum yanımda fosur fosur uyuyor... Hem hoşuma gidiyor hem de bozuluyorum... Fena durumlar yani...
Seneye tam gün okuldayız. Aynı sınıfta. Hoş 2-3 okula başvuru yaptım. Onlardan haber gelirse işler değişebilir. Ama inanılmaz bir şey bu. Duyan da Türkiye'deki eğitimin çok süper olduğunu sanır. Fiyatlar almış başını gitmiş. Okullar da öyle bir halt yok. Sistem desen belli değil. Ne iş anlamadım millet kuralar, bekleme listeleri ile uğraşıyorlar... Takmıyorum kafayı ben. Nerede okursa... Biz uzun vadede burada olmayacağız. Ve şimdilik bu konuya burada nokta koyuyorum.
Olaylar yakında netlik kazanacak, o zaman paylaşırım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)