21 Temmuz 2008 Pazartesi

Kısaca...


Bloglarla ilgili en güzel şey, umursadığın insanlarla ilgili kısa kısa da olsa bilgi almak. Onların iyi olduğunu bilmek. Yoğun bir 10 günüm geçti. Kısaca kendi blogumla da pek ilgilenemedim. Ama sağlık yerinde. keyif yerinde. Hem yorucu hem de sakin bir 10 günden sonra, koşuşturma içinde geçecek bir 10 - bilemedin 20 - gün daha beni bekliyor. Sırada sigorta işleri, Londra'ya gidiş geliş biletleri, otel ayarlama, ev işleri, tadilat işleri vs vs vs... 
Planlarıma göre, yazı atlatayım, işe başlayacağım. Geçtiğimiz hafta içinde 1-2 opsiyon çıktı, Eylül'de değerlendireceğimi belirttim. Kafam dağınık o konuda. Hata yapmak istemiyorum. 
O zamana kadar da, yazın tadını elimden geldiğince çıkartmaya devam...
Bu arada Maya'nın resmini koymak istedim. Zamanında Vito'nun sağlığıda en yakın kız arkadaşıydı. Maya hayatta ve annemlerin evini beklemeye devam ediyor...

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Yassou!

Yıllar önce, ben okuldayken yaz tatili vardı. Sonra iş hayatı başlayınca o uzun tatillerim, sadece 2 haftalık izinlere dönüştü. Ama ne kıymetli 2 hafta! 15 senelik profesyonel hayatımda ilk defa, tatilden sonra, işe dönme psikolojisi olmadan evime döndüm...Değişik bir duygu...

İstanbul'dan Dalaman'a gerçekleştirdiğimiz uçuş sonrasında olağanüstü misafirperver, anlayışlı ve eğlenmesini seven bir çift ve onlara ait 'Emily' adlı tekne ile katılacağımız yelken yarışları için antrenman yapmak üzere soluğu Marmaris Marina'da aldık...  Prof.Dr. Sinan Soley ve sevgili eşi Emel. Kelimenin tam anlamıyla şahane iki insan. Derler ya, insanları en iyi ya kumar masasında, ya  içki masasında ya da tatilde tanıyabilirsiniz, işte hem içki masası hem de teknede geçirdiğimiz günler boyunca - az değil neredeyse 10 gün -  bu iki mükemmel insanı tanıma fırsatını yakalayabildim...Söyleyecek söz yok. Her ikiside insan gibi insan. Hepimize örnek olma niteliğini taşıyan, hayat tecrübeleri bol, keyif almasını bilen iki insan. Hayatıma girdikleri için çok mutluyum...İlk akşamı tecrübeli yelkenci sevgili Cemil'in, Emel'e ve bana verdiği öğütlerle geçirdik. Yarış boyunca ne yapmamız gerektiğini söyleyen kişiydi. Genelde yarışları o götürdü, ama eminim katkımız olmuştur. İlk günü dördüncü olduk; ikinci gün sonuncu. Üçüncü günümüz Rodos'a kadar yarışmaktı. Oraya vardığımızda da dördüncü olduğumuzu öğrendik. Son yarış günü ise, akülerin azizliği sonucu (buzdolabını açık bıraktığımız için - e ne de olsa içinde içkiler vardı), yarışlara giremedik. Dolayısıyla, genel klasmanda sonuncu olduk. Ama ben çok şey kazandım. Farklı bir tecrübe (yelken yarışları), iki şahane insan (Emel ve Sinan), güzel dostluklar (Yunanistan'da tanıştığım Dimitri ve Yorgo) ve özel hayatıma ilişkin tecrübeler... 

Yelken enteresan bir spor. Yarışları zaman zaman birinci götürdüğümüz dönemler oldu ama taktik hataları, rüzgarın azizliği ve daha sonra teknenin ağırbaşlı olması nedeniyle talihsizlikler yaşadık. Hayata çok paralel bir spor. Nereden ne geleceğini/eseceğini bilemiyorsunuz - ne kadar çalışırsanız çalışın -Ve sizi bazen en üst seviyelere taşıyabiliyor, bazen de en gerilerde bırakabiliyor... Önemli olan, doğru bildiğinizi yapmak, belki risk almak ve düştüğünüzde kalkabilmeyi bilmek...

Bu arada, döndüğümden beri böyle yorgunluk hissetmemiştim; artık sıcak hava mı, tüketilen alkol miktarı mı, yaşlanma mı bilemiyorum...Döndüm döneli 3 gün oldu, hala kendime gelemedim... Ama hayata devam...Dolu dolu günlerden sonra, daha da dolu günler beni bekliyor... Koşmaya devam!!!

Rodos - Anthony Quinn Koyu

Rodos - Lindos'dan bir kare...
Ekip
Elimizdeki biralar tam anlamıyla SU gibi tüketildi. 
Ouzo ve Yunanistan'a ayrı bir yazı gerekiyor...Biz Yunanistan'ı seviyoruz kısaca...

Emel & Sinan Soley
Ben, Cemil & Dimitri

Yorgos & Sinan