Kasım 2010
Maral büyüdükçe hayat daha bir iyi oluyor. 1 haftadır Gymboree üyesi olduk. Ne de iyi oldu. Zaten sosyal olma arzusu ile yanıp tutuşan bir bebek, şimdilerde kendi yaşıtlarıyla daha bir tatlı oldu. Benim içinde hayat daha bir rahat oldu. Dolu dolu geçen günlerimiz var. Okula gidiyoruz, eve gelip yemek ve uyku sonrasında hep geziyoruz. Nişantaşı, Bebek, Etiler.... Ben bir iki arkadaşımla buluşuyorum, o da benimle tabii. Her gören mıncıklayıp yemek istiyor... Normal, çünkü bence bebeklerin en güzel çağı bu... Tam konuşamadan, bütün kendine has cümlelerle hayatını bizimle paylaşması ölesiye komik bir durum. Ve her anını yaşamak bir o kadarda keyifli... Çok keyifliyiz bu aralar... Dişler hala yollarda... Biri geliyor, bir diğeri sancı yapıyor... O da olmazsa ne şahane olurdu ama idare ediyoruz artık. Şanslıyım böyle bir kızım var... Bence çok özgür ruhlu, inanılmaz esprili, kendine ait ve saygı duyulması gereken bir dünyası olan bir çocuk olma yolunda... Müziğe meraklı ama ritmik dansa bayılıyor. Her fırsatta... Arabada bile giderken biraz huzursuz olsun, müziğin sesini açıyorum, rahatlıyor adeta... Dünyasında tek olmasına rağmen çok paylaşımcı. İnsanları seviyor ve hemen hemen herkese güveniyor. Kimseyle yabancılık çekmiyor. Girdiği ortamlara rahatça uyum sağlayabiliyor. Uyku konusunda hiç şakası yok. Uykusu geldiğinde uyuması gereken bir çocuk/bebek... Ama uyumazsa, güldürüp unutturmak ta çok zor değil. Canım benim... Basit şeylerden keyif alabilen biri.
Geceleri de uyuturken yeni alışkanlıklarımız var artık. Muhakkak ama muhakkak muhabbet ediyoruz 5 dakika boyunca. Bana gülümsüyor, gözlerimi, kulaklarımı çekiştiriyor, sonra tekrar gülümsüyor. Sonra burnunu burnuma sürtüyor... Ve sonra tekrar gülümseme... Anne anne diyor ya o aralarda; hiçbir şeyi buna değişmem. Bunu hiç bir akşam kaçırmak istemem. Hele koca insanmış gibi sıkıca sarılması yok mu... her akşam hep uykuya gitmeden önce aynı seremoni... Hiç bitmesini istemediğim bir şey... Artık kendi kendine uyusun diyen aileme de biraz karşı gelmiş oluyorum... Ama böyle bir şey bir daha olmaz ki. Kazık kadar kız olsun ben yine uyutmayı isterim sanki... Hiç sıkılmıyorum...
Şimdi aşağıda Maralın genel bilgilerini yazma kararı aldım; ki ileride bazı ufak ama kocaman detayları hatırlayabilelim diye...
Maral 22 Haziran 2009 da NY'da dünyaya geldi. 15 gün içinde göbek bağı düştü. İlk "agu"sunu 14 Ağustos'ta söyledi. Hiçbir zaman ama hiçbir gün bile hiç mama içmedi. (1 yaşından sonra kendi sütüm yerine, Aptamil 1+ içiyor) Ne gece ne gündüz. İlk 6 ayımız bu yüzden ikimiz içinde çok zor geçti. Ben her gece en az 3 kere uyanıp süt çektim, o da genelde aç kaldı sadece benim sütle beslendiği için. Ama yine de rahat bir bebekti. İlk ek gıdaya elma püresi ile başladık. Ve 6 aylık olmasına bir iki hafta vardı. Sonrasında sebze püreleri ve muhallebiler geldi. 6. ve 8. aylarda fena değildi, ama 8 ile 12 ay arası bana göre yemek yedirmek kabusdu. İlk anneler gününde, 10 aylık olmasına 1-2 gün kala yürüdü. Sağlam basan bir bebek. Her anlamda. Kendini tarttı tarttı ve öyle adımlarını attı. Düşüp kalkma taraftarı olan bir bebek değil kesinlikle. Ama tecrübe! icabı çooooook düştü ve çooook çarptı sağa sola... Kilo almadığı hiç bir ay olmadı. Neyse ki... Ama şişman bir bebekte hiç olmadı. Tam kıvamında yani. Bir kere pamukçuk oldu; bahçede ağzına her önüne geleni götürdüğünden, bir kere de fena düşüp dudaklarını patlattı. İlk aylarda banyo yapmayı pek sevmezken, sonraki aylarda banyodan çıkarmak zor olmasına rağmen sayemde ilk denize girmesi biraz kötü bir tecrübe oldu. Kafasını komple sokuverdim. Neyse şimdi yüzmeye bayılıyor. Sadece kolluklarla yüzüyor; ve havuza da atlamaya yaz sonunda başlamıştı. İlk baba dedi. Sonra abicin (Yasmine taktığı ad) ve sonra anane... Eylül ayında bir bayram vardı - ne bayramıydı hatırlamıyorum; o bayramın ilk günü anne dedi. Anne dediğinde "aç, al, gey, bitti" gibi hatırlamadığım (Yasmin belki burada yardımcı olur çünkü yaklaşık 30-40 kelimesi vardı) bir sürü kelimeyi söyleyebiliyordu... Kendi dilince tabii ki... Hayatında ilk katı gıdayı sanırım 7-8 aylıkken yedi. hala en sevdiklerinden biri olan salatalık. Sonrasında bisküviler, çubuk krakerler, meyveler derken şimdi herşeyi yiyebiliyor. Sadece çok ama çok seçici. Damak tadına düşkün. Ama benim kızım öyle kolay yemek yiyebilenlerden değil. Yemeği ağzında hala iyi çeviremiyor. Ete düşkün değil. Keke böreğe de... Meyva, bir iki sebze hala en sevdikleri... Kek uzatın eh işte, ama mandalina veya elma... bayılır. Makarna da seviyor. ama tadından çok yemesi çok eğlenceli diye... Yoğurta hayır demez. Ama kendi başına bıraktığımda caaanım saçları yoğurdu yiyor... :) Enginar ve kereviz en sevdiği zeytinyağlı. Nohutla geçen gün tanıştı. Eh işte... Pilav... o da eh işte... Ama domatesi doğrayıp önüne koyun, silip süpürür kendince... Peynirlerden dil peyniri... İçeceklerden su en favorisi. Suya da eskiden su derdi, şimdi nedense şeşi diyor. 16 aylık hayatında, sadece bir kere hastalandı. Domuz gribi oldu. Bir iki defa nezle de oldu ama ateşlenmedi hiç. Sümüklendi sadece... Yani aman Allah korusun ateşi çok çıkarsa ben ne yapacağımı çok net bilmiyorum. Doktorumuzu ararız tabii ki de... Amanın derim...
Maral uyurken deli gibidir. Bir o köşede bir bu köşede. Kolaysa üstünü örtmeyi deneyin... Hemen fırlatır. Uyandığında genellikle hep güleryüzlüdür. Sarılır hemen kucağı alınınca..
Ve değişmeyen bir gerçek; bir dakika yerinde duramayan bir bebek. Çok hareketli, çok enerjik, çabuk sıkılan bir bebek. Ama neyse ki basit şeyler onu keyiflendirebiliyor. Hayırı çok iyi bilir uzuuuuun zamandır ama işine gelene... Hemen sevimlilik taslar hayır denen şeyi yapabilmek için.
Ananesine ve abicine çok düşkün. Arkadaşları sanıyor. HAla kapı her çaldığında anane anane diye bağırıyor. Anane de çok düşkün tabii ki... Saçları doğduuğunda dümdüzdü, hala düz sayılır ama altlardan yukarıya doğru dönme başladı. Şimdi kıvırcık ya da dalga diyemeyeceğim, çünkü dalga ve kıvırcığa ayıp olur, ama incecik düz saçlarından yukarı doğru gelen kıvrımlar da var yani... Tokadan nefret ediyor. Saça, kafaya pek birşey taktırmak istemiyor. Çantasını koluna takıp evin içnde dolanmaya bayılıyor ama. Yasminin hediyelerinden biri de bir çantaydı. Biliyorum zamanında alırken kendisi için çok severek almıştı, ama Maral'a hiç düşünmeden verdi. Minik bir chanel çanta. Zamanında Chanel, Prenses Caroline in kızı Charlotte için yapmış ve limitli sayıda dünyada satışa sunulmuştu, onu hediye etti Maral'a. Biraz vintage bir çanta, o yüzden onu henüz eline veremedim. Biraz daha büyüsün kullanır :)
Evde yaşadığımız zamanlar çok temizlik olur. Taklit etme konusunda çok başarılı oldukları için, Maral eline bez alsın sil sil sil diye dolanıyor ve abartmıyorum bayağı siliyor her yeri :)))
En sevdiği oyunların başında su ve su ile ilgili herşey geliyor. Hortum; duş, süpürge en favori oyuncakları. Hortum görürse ayırabilene aşkolsun. Evde elektrik süpürgesini görünce süpürmeyi istiyor. Ve izin verirsek bundan çok keyif alıyor. Suyunu alıyor bazen yerlere döküyor sonra bez alıp su döktüğü yerleri siliyor...
En sevdiği ikinci oyuncak tarzı; elektronik! Cep telefonları, kumandalar, bilgisayarlar, telefonlar...
Oyuncaklarının arasında en favorisi yok. Hepsiyle oynamayı seviyor. Aylin'in bize hediye ettiği dev bir köpek var adı Benji, ona sarılmaya bayılıyor. Zaten köpeklerede bayılıyor, canlısına oyuncağına. Filleri çok komik buluyor. Yatarken yanında da abicinin hediye ettiği pembe bir fili var. Adı Ferdinand! Büyük bir tane Mickey'si var. Bazen onu alıp koltuğuna oturuyor bazen de onu uyutmaya çalışıyor :))) Toplara ball ball diyor ve gooool diye bağırıyor; şahane bir kahkaha sesi de ardında geliyor... Kendi kendini güldürüyor... TV izlemeyi pek sevmiyor, belki baby tv'de bir iki şarkı çalınca tempo tutuyor...
Anlatmakla bitmiyor. Ama şu arada aklıma gelenler bunlar... İlk 16 ayımız çok dolu geçti sanırım sonraki yıllar daha da dolu geçecek. İlk yelken tatilini yaptı, şimdi ileride kayak tatili var... Sonra yurtdışı gezileri...
Aman sağlık olsun da... Bütün bunlar sonra ki adımlar...
Bütün bunları neden yazdım; ileride görüyorum ki çok çabuk unutulabilir şeyler bu detaylar... Ve Maral büyüdüğünde burayı okuduğunda kendini bilsin diye...