25 Ekim 2012 Perşembe

Şu an herşey havada!

Havadayız. Çünkü seneye % 50 Londra'ya gitme ihtimalimiz var...

Okullara baktıkça burada, ve kimse alınmasın aile profillerini görünce, biraz korktum. Ben başa çıkamayacağım sanki buradaki sistemle. Evde istediğin eğitimi ver çocuğa, çocuğun günlük zamanının büyük bir kısmı okulda geçecek. Etkilenmemesi mümkün olmayacak. Daha şimdiden elbiselerini, ayakkabılarını arkadaşlarıyla kıyaslamaya başlaması beni ürküttü. Ne beklersin ki? Aileleri görüyorum; anneler çocuklarına hiç de iyi örnek olacak cinsden değil. Yarış, hırs almış başını. Ne istediklerini bile bildiklerini sanmıyorum. Neyse işin bu kısmı beni ilgilendirmiyor. Benim tek düşüncem okumayı sevecek, spor yapabilecek, ev ortamında olduğunu düşünecek ve aynı zamanda çok iyi dil bilgisi ve eğitimi olacak bir çocuğu yetiştirmek... Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, burada böyle bir okul pek yok. İşte en iyi dediklerinin hepsini gördüm. Hepsiyle konuştum. Aralarında 3 tane iyi okul var. İstanbul'da kalırsak belirlediğim 3 okula yollamayı tercih ederim.

Ama Londra'daki okullara baktım. Fikir edineyim diye... Bundan 1-2 ay önce. Oturup kıyas yapmayacağım; çünkü kıyas kabul etmez. Londra'da bulunan her bir ilkokul, abartısız herbiri mükemmel. Şimdi yakında Londra'ya gidip başvuru yapacağım. Okullar 3 aşağı 5 yukarı belli oldu. Hill House junior School
Lycee Francais de Charles de Gaulle
St Nicholas Prep School
Ravenstone School ve
aralarında sadece kızlar için olan Falkner House School.

Yazıştığım toplam 15 okuldan olumlu yanıt aldıklarım. Kalanların hepsi 2015, ya da daha ileri bir tarihe göre dolu. Kalbim birinci günden beri Hill HOuse Junior School'da, ama waiting listesine gireceğim. Şans bu belli mi olur. St Nicholas ve Ravenstone'dan olumlu yanıt geldi, ancak elimi çabuk tutmam lazım; muhakkak okula bizzat gidip form doldurmamı istiyorlar... İkinci istediğim okul Lycee Francais. Dünyanın sayılı okullarından. Öyle böyle değil. İsteyen girip bakabilir. Ancak kendimi kandırmıyorum, girmesi süper zor. Ama olumsuz yanıtta gelmedi; ki bu da iyi bir haber. bakalım.

İşin en can alıcısını söyleyeyim: Okul fiyatları... türkiye ile aynı; belki daha ucuz. Hesap kitap yapmak lazım, ama servis ücretleri, ekstardan spor faalyetleri, bale dersleri, yüzme hepsi İstanbul'da ekstra. Hem maddi hem manevi. Hafta sonları ekstra faaliyetlerle kapanır burada. Halbuki yukarıda saydığım aktiviteler ve daha fazlası görüştüğüm ingiliz okullarında standart. Hepsi içinde. Özellikle baleye şaşırdım diyebilirim ve çok sevindim. Bu sene baleye de başladık da :)

Ve İngiliz sisteminde okumuş biri olarak, sistemin çok ama çok iyi olduğunu söyleyebilirim.

Dolayısıyla şimdilik havalardayız. Bu sene böyle geçecek. Herşeyin hayırlısı diyelim. Maral'ın şansına ne çıkarsa artık. Ya burada Istanbul'da, ya da Londra'da. Şu aşamada hiçbir şey belli değil. Hatta planlar ileride bambaşka bir boyutta kazanabilir.

Herşeyin hayırlısı diyorum; herkese iyi bayramlar diliyorum...

PS: Bu bayramdan hiç haz almam.

11 Eylül 2012 Salı

Koca bir yaz bitti!

Koca bir yaz geride kaldı...
Yazdan kısa kısa notlar...

Eve yatılı aldığım etiopiyalı kadın, 1 ay sonunda gitti. Yok ben yapamadım aynı evin içinde... Bir de alışmışım her işimi yapmaya... Titizlik hastası oldum çıktı. Şimdi eski elemanlar geri döndü. Bende rahatladım. Gerçi fransızca ve ingilizce konuşması Maral için artı idi. Ama tüm benim kuruntularıma Maral ile anlaşamadıkları eklenince, gitmesi (yollanması) kaçınılmaz oldu :)

Maral yaz başında kolluksuz yüzmeye merak saldı. İyi de oldu. Yaz sonu geldiğinde sadece yüzmekle kalmadı, balıklama atlama girişimleri, iskelelerden atlamalar ve hatta dalmalar - bildiğin sualtı dalmaları da haliyle yüz üstüne çıktı. Tekne de çok rahat ettik. Çok! Suya düşse rahattık. Bu konuda yaz başında epey emeği geçen sevgili anneannemize teşekkürler. O olmasaydı ben hayatta Maral'a ayak uyduramaz, yüzmeyi öğretmeye cesaret edemezdim.

3-4 kere tekneye gittik. Marmarisi ve güzide koylarımızı genelde sert rüzgar ve büyük dalgalar eşliğinde gezdik :) Hatta Maral bile 1-2 kere kustu :)

Gittiğimiz her koyda maral hep bir arkadaş edindi kendine. Bazen bizden bile yaşlılarla, bazen dört ayaklı canlılarla :)

Çok şükür hiç hastalanmadık. Dolayısıyla, süt ve süt ürünleri tam gaz yendi, içildi :) (Okula başladık ya, yakındır hastalıklar:( maalesef)

Maral 3 yaşında artık. Her ne kadar kendini 4 zannetse de:) Hediyeleri sağolsun; 1 arabası ve 1 Vespası var artık :) Araba yavaş diye binmeyi sevmiyor, ancak Vespasının üzerinde vızır vızır...

Hmmm.. Yaz boyu neler yaptığımızı hatırlamam biraz zor oluyor ...Ama...

Madonna konserini kaçırmadık...
4 kitap bitirdim. Sırasıyla
Kahperengi - hande Altaylı - süperdi
Masumiyet Müzesi - Orhan pamuk - çok iyiydi
İsim Şehir Bitki  - Yılmaz Özdil - Çok süperdi ve çok güldüm okurken.
Şeytan Yemini - Jean Christoph Grange - Bayağı gerildim okurken ama gerçekten de iyiydi

Şimdilerde okul açıldı. Sonbahar da iyiden iyiye kendini hissettiriyor... Bir yazın daha sonuna geldik. Ve bu yaz Maral açısından olsa gerek, bitsin istemedim - ki ben kışı çok severim :)

Tabii ne zaman ne olacağı belli olmaz, ancak Maral okulunu da özlemiş gibi görünüyor. Belki ağlarız diye düşündüm dü, tam aksine ablalık yapmaya bile başlamış. Ama dediğim gibi her an değişebilir...
Zaman gösterecek...











26 Nisan 2012 Perşembe

Tutular...


Evet evet yalnış duymadınız... Baktım ki bizim ki tutulara merak sardı; ki hiç şikayetçi değilim, bende kend kendime evde tutu yapmaya başladım... 

Ben yapmaya, Maral da giymeye bayılıyoruz...


Şimdiden 3 adet tutumuz oldu. Yukarıda ki kamelyalı tutumuz :)


12 Nisan 2012 Perşembe

Karamsar düşünceler






Blogun en güzel tarafı, taaa eskilere gidip yazmış olduğun yazıları okumak ve eski günleri hatırlamak. Ve farkettim ki, benim hayatım nerelerden nerelere gelmiş. Daha iyi veya daha kötü diyemeyeceğim. Ama çok değişti hayatım. Hiçbir şikayetim yok; eskisi de güzelmiş yeniside. Sadece yaşadığımız ortamda büyük değişikliler var ve adapte olmakta zorlanmaya başladım. Mesela eğitim meselesi, her ne kadar günlük hayatımı henüz etkilemesede duyduğum kaygılar arttı. Bu da psikolojimi etkiliyor. Ya da tüketmiş olduğumuz gıdalar. Biber, armut ve üzüm hayatımızdan tamamen çıktı. Sanırım yakında elma, portakal, enginar, çilek, kereviz vs vs tüm sebze ve meyveler içinde aynı şeyi söylüyor olacağım. Sütümüz, balımız, tavuğumuz, etimiz zaten muammada...
Herhalde çocuk yetiştirmenin en doğru yolu makarna ile beslenme falan olacak. İsyanlarda değilim. Zira, hürriyetlerini haksız yere kaybeden onca insanımız varken, heralde insanlarımızın ya da bizim gibi düşünen insanların endişe duyduğu ilk şeylerin başında gıda gelmiyordur. Benzin desen başka... Gıda mı, benzin fiyatları mı, elektrik zamları mı, cezaevlerinde yatan suçsuzlar mı... Ay yaz yaz bitmez bunlar. Benim de alanım değil.
Ama hep kafamın içini meşgul ediyorlar. Hep. Cicim bicimleri düşünmek istiyorum. Olmuyor. Kara kara fikirler sarıyor kafamın içini.

İçine ettiler state of mind'ımın :)

Kısaca yaşanası yer değil artık bu ülke. Bu şehir.

Ama her günümü güzel kılan 1-2 şeyden biri var; o da blogumun neredeyse tamamında artık.

Canım kızım Maral...

Bu arada süte, yoğurda kelimenin tam anlamıyla dalmış durumdayız. Neredeyse 1 ay olacak, henüz bir terslik yok :) Ama sütten ağzı yanan, yoğurdu üflyerek yermiş; biz de o misal hala hep beklemedeyiz.

24 Mart 2012 Cumartesi

Yogurt, okul...

Devrim Erbil sergisinde



Ufak ufak yoğurda başladık. Henüz bir belirti yok. Öksürdüğü an süt ve süt ürünlerini yeniden keserim. Ama nasıl yedi yoğurdu anlatmak olmaz. Yaşamak lazım. 1 ufak kutu yoğurt tam 1 dakikanın altında yalap şap bitti. Bi daaa... bi daaaa... desede... yeter dedim. Ne olur ne olmaz. Zaten 1 haftadır kahvaltılarda peynir yiyoruz... Aman dedim. Süt için bekleyeceğim. Mayıs ayını bekleyeceğim. Ama bakalım yoğurt beraberinde öksürük getirecek mi?

Bu aralar havalar da güzelleşince bol bol dışardıdayız. Kış boyu evin koridorunda iyice pişen scooter olayımız dışarıda tam gaz devam. İnanılmz hareketler de başladı. Tek ayak havada... Tek ayak yanda havada... Çift ayak scooter da... Bu işi iyi yapıyor artık. Scooter a iyi binebilen ve yaşıtlarından çok daha hızlı gidebilen bir kızım var :) Bana çekmiş. hehehe... Bende bu konularda yetenekliyimdir. Aferin ona. Ayrıca sıcak da gelse, kasksız binmediği için 2 kere bravo...

Sayesinde fransızca öğreniyorum. Sınıfımızdan çoook memnunum. Okuldan almaya gittiğimde, burda kalalım diye gözümün içine bakıyor. Öğle uykuları olmasa... Biz hala öğle uykusu uyuyoruz. Arkadaşlarının hemen hemen hepsi öğle uykusunu kestiler. Ben kesemedim hala. Ne demişler; uyusunda büyüsün. Ve artık hemen hemen her gece biz uyurken yanımıza gelmeye başladı. Hayır çaktırmadan girmese hemen yatağına geri götüreceğim. Ama sabah bi uyanıyorum yanımda fosur fosur uyuyor... Hem hoşuma gidiyor hem de bozuluyorum... Fena durumlar yani...

Seneye tam gün okuldayız. Aynı sınıfta. Hoş 2-3 okula başvuru yaptım. Onlardan haber gelirse işler değişebilir. Ama inanılmaz bir şey bu. Duyan da Türkiye'deki eğitimin çok süper olduğunu sanır. Fiyatlar almış başını gitmiş. Okullar da öyle bir halt yok. Sistem desen belli değil. Ne iş anlamadım millet kuralar, bekleme listeleri ile uğraşıyorlar... Takmıyorum kafayı ben. Nerede okursa... Biz uzun vadede burada olmayacağız. Ve şimdilik bu konuya burada nokta koyuyorum.
Olaylar yakında netlik kazanacak, o zaman paylaşırım.





13 Mart 2012 Salı

Mixed...






Çok komik bir kızım var benim. Geçenlerde brunch'a Bistro'ya gittik; evde yiyemediği nutellayı şapur şupur yedi. karnı tok olmasına rağmen, 2 farklı masaya gitti ordakilerle yemek yedi, bizim masaya geri geldi. Kendi işini hallediyor yani.

Puss in boots filmine bayılıyor. Seyredenler bilir, dans sahnesi var; aynen kediler gibi dans ediyor ve dans ederken kendi kendine çok gülüyor. Filmi fransızca seyrediyoruz, bazı sahnelerde neler oluyor bana anlatıyor... Fransızca sınıfı işe yaramaya başladı. Anluyor ve konuşmaya da başladı. Tuvaleti bittiğinde beni çağırırken c'e fini (nasıl yazılırsa) diye bağırıyor... Diğer dediklerini biz anlamıyoruz :)

Durup dururken zıplamaya bayılıyor. Herhangi bir yerde, birazcık zıplayan bir alanda tutamıyorum :)

Geceleri yatağından çıkıp yanımıza "çaktırmadan" yatıyor. Ama anında elinden tutup yatağına dönüyoruz :)

Çok tatlı çok komikde... Sabahları ve öğlenleri uykudan uyanınca bet oluyor. Huysuz. Sevimsiz:) Uyandıktan 30 dakika sonra normale dönüyor...

OK. Okul arayışları bu sene de aynen devam ediyor. Kafamda çok şey şekillendi. Zira bu sene birşeye karar veririz seneye ne olur bilemem. Ülkenin durumu ortada. Eğitim sisteminin geleceği belli... Kararımızla ilgili detay vermeyeceğim. Hayırlısı olsun. Bir gerçek seneye de International Pre School Plus'da French sınıfına devam. Okulu seviyor, hocalarını seviyor, sınıf arkadaşlarını seviyor. Bit kadar çocuğu maceraya atmanın doğru olmayacağını, seneye de aynı yerden devam etmenin doğru olacağını düşündük. Sonrasında göreceğiz. Panik yok. İçim rahat.

Biz şanslıyız. Diye düşünüyorum...

Bu sene Maral'ı karlı dağlarla tanıştırma hayalim suya düştü resmen. Onca kar montları, kazakları, eldivenleri, botları... Kask... Neyse acelem yok. Seneye. Maral için düşündüğüm bütün herşey için çok ağırdan almaya karar verdik. Herşeyin zamanı var dedik. Acele etmeye gerek yok. Ama başka bir gerçek var ki; yüzmeyi öğrenmesi lazım. Bu sene şart. Kollukla falan zaten yüzüyor, ama derdim tekneye gittiğimizde arkamızı dönersek lök diye suya düşerse - ki ihtimali çok yüksek - yüzmeyi bilmeli.

Maral dışında, çok şahane krem keşfettim. Clarins 40 yaş üstü kremleri. Gündüz ve gece ayrı iki krem. Fark yapti dersem yeridir. Tavsiye ederim.

Oscar filmlerini seyrettim. Oscar adaylığı olmayanlarıda... The Artist 'i beğendim. Descendants'a bayıldım. The girl with the dragon tattoo filmindeki kıza bayıldım. Meryl Streep için ayrı bir ödül kayegorisi versinler. Çevirdiği her film için bir oscar almalı. Acaip bir performanstı Iron lady'de. War horse filmini hiç beğenmedim. O neydi öyle. Gereksiz. Törenlerle ilgili söyleyeceğim Angelina Jolie'nin sağ bacağı. Hiç ihtiyacı yoktu böyle bir harekete. Demek kendine güveni yok bu kadının. kadın gözümden düştü gitti. Çok kötüydü çooook. Billy Crystal'ı beğendim. Tom Cruise - Tom Cruise işte. Gözüm kapalı her filmini seyrederim. Tek! Kadınları pek beğenmedim bu sene. Ön plana çıkan yoktu be sene benim için.

Konu Oscarlardan açılmışken, sanırım Kasım'da Los Angeles'a gidiyoruz. Hatta şimdiden bilet bakmaya başladık. Direk uçuş olması ne iyi oldu. Bindik indik olacak. Çok seviyorum bu şehri. Havasını, suyunu - literally havasını, suyunu - insanlarını... Batı sahili insanları başka... Los Angeles, SAn Francisco, San Diego... Ve tek tek yazamayacağım kadar sahil kentler... Hepsine gideceğiz. :) Bir terslik olmazsa...

Bu arada öksürmekten yazamıyorum. Ne illet bir grip geçirdik... Maral atlattı hemen. Ama ben... Hala ara ara öksürüyorum. Yuh yani. Bir dipnot; Maral grip olmasına rağmen süt ve süt ürünleri tüketmediği için hiç öksürmedi. Hatta dün de biraz yoğurt yedi... gayet iyiyiz.

Şimdi fark ettim. Saat 1!e geliyor. Gidip yatmam lazım. Sabah koşuşturma, iş güç var.

29 Şubat 2012 Çarşamba

1 Question and 0 answer...


Evde temizlikçiler var... İçeriden Maralın sesi geliyor...

Sesini duyurmak için bağıra bağıra arka arkaya : "Senin evin çok uzakta değil mi? Senin evin çok uzakta değil mi? Senin evin çok uzakta değil mi? Senin evin çok uzakta değil mi?"

diye soruyor... Ama sesini sağır sultan duyar... O kadar bağırıyor...

Cevap : "evet".

Maral da acaip sakin ve düşük bir ses tonuyla soruyor : Neden?


Bayılıyorum bu sorulara :))) Hiç bitmeyen ve asla cevabınız olmayacak sorular... her gün binlerce defa :)

24 Şubat 2012 Cuma

Oradan buradan 2...





Çok fazla anlatacak birşey yok... Bu yazı ile bir önceki yazımda, Maral'ın fotolarını koymayı tercih ettim. Zira gerçekten de komik bir kız! İnsanın yüzüne gülümseme koyuyor.

Canım o benim canım...

Oradan buradan 1...





Cemil'in çektiği fotoğrafları yükledim dün bilgisayarıma... Geçen seneden beri epey fazla resim varmış... Hepsini koymam mümkün değil tabii... 200 küsür fotoğraf...

24 Ocak 2012 Salı

Niye acele ederiz ki?

Gözlükler numaralı değil... Tarz için takılmaya başlandı. Ayağındakiler de benim bile zorlanarak giydiğim topuklu ayakkabılarım...

Laboratuar bize sonuçları yollamamış... Yollasaydı, 21 kasımda bilecektik süt ve süt ürünlerine alerjisinin olduğunu ve gribin bu alejisini tetiklemiş olduğunu... Neyse uzun uğraşlar, doktor ziyaretleri sonucunda, ortaya çıktı. Kızımın en sevdiklerini kestik... Süt, yoğurt, ayran, cacık... Bunun yanında tüm peynirler... Öksürük tamamiyle bitti. 30 Aralık'tan beri hiç öksürmüyor. Hiç ılaç da kullanmıyoruz 3 haftadır... Ama durum içler acısı... Sabah kalkıyor, kahvaltı gevreğini ya su ile ya da öylece kuru kuru yiyor... "Anne süt" dediğinde ilk günlerde ona göstermeden gizli gizli ağladım. Çok zordu. çok. Akşam süt içmek istiyor. Yok kızım Cumhur aldı sütünü diyoruz. Van'daki çocuklara götürdü. Ama merak etme, sütümüzü yaza doğru getirecek" diyoruz... Ya da arkadaşlarımız ve onların çocuklarıyla bir yere yemeğe gittiğimizde, diğer arkadaşlarının yediği peynirleri, dondurmaları istiyince nasıl yalanlar havada uçuşuyor belli değil. Yok o acı, o biber, o ilaç aslında... Olacak iş değil. Her gittiğim yerde aşçılara muhakka tembih ediliyor. Aman makarnayı tereyağı ile pişirme, haşla getir. Aman pilavı tereyağı ile yapma... aman krema koyma, aman içinde peynir olmasın... Birisi kek veriyor, olmaz! Evde su ile pişirilen keki yiyebilir. Kurabiye olmaz. Evde su ile pişirilen kurabiye olur ancak. ya yoğurt! Yoğrtsuz geçen koca bir ay!

Şaka gibi! Ama öksürüğü bitti! 1 aydır rahat rahat uyuyoruz artık!

Neyse sanırım bir kaç aya kalmaz eski halimize döneriz...

Emziği çıkardık hayatımızdan. Cemil'in çok sevdiği bir dostu bizde kaldı. adı Cumhur. Maral da, evimize gelen her misafir gibi onu da çok sevdi. Ama açıkça itiraf edeyim, Cumhur'u kullandım. Cumhur Ankara'ya döndüğü akşam, gece uykusuna yatarken (zaten sadece uyurken kullanıyordu emziğini) bütün emzikleri sakladım. "anne, bişim nerdeeee" dedi panik bir sesle... Emziklere nedense bişi adını taktı MAral. Bak kızım dedim. Cumhur var ya; Cumhur senin bütün emziklerini Van'da depremzede çocuklara götürdü" deyiverdim... Başka şeyler demeyi planlıyordum ama ağzımdan bu kelimeler çıktı. Bende paniğim... ama anne bişilerim dedi. Bak Maral dedim yine sakin sakin... Ve oturdum kısaca Van'daki çocukları anlattım. Ama anne diyince eskiden beri sevmediği emziği çıkardım verdim. Bak dedim bunu Cumhur almayı unutmuş". Aldı ama... Mutsuz mutsuz... Ertesi akşam ananemize gitti kalmaya... Anneme de aynısını söylemesini tembihledim. Ama annem benden daha cesaretli olduğu için o hiç sevmediği emziğinide vermemiş. Yok Maral demiş. Annen çantana koymamış demiş. Maral hiç itiraz etmedi. İşin daha da güzeli benim hikayeyi annem detayla anlatmış. Depremi anlatmış. oradaki çocukları anlatmış. Peki demiş Maralım. Ve hakkaten o gün bugündür hiç istemedi emzik. 2 ay olacak sanırım. Arada bir resimlerini görüyor, "kullanmıyorum artık" diyor.

Ve emzik maceramız son buldu.

Ayrıca bez dönemi de biteli bayağı bir zaman oldu... Hiç uğraşmadım Marala don giydirmek için. Açıkça kolayıma da geliyordu. Çiş yaptırmakla uğraşmayı göze alamadım hiç. Hele öksürük dönemlerinde - onca uykusuzlukla... Ama onu da kendi kendine becerdi.

Ve bez maceramızda son buldu...

Yatağından tırmanmaya başladı. Açtık yatağını...Sabahları uyanınca geliyor odamıza...

Ve kapalı yatak dönemimiz son buldu...

Ama...

Ama artık benim emzikli bir bebeğim yok. Bezli bir bebeğim yok... Yatağının içine koyupta gönül rahatlığı ile odasında bıraktığım bir bebeğim yok.Bebeğim yok artık. Çocuk var... Ve neden acele ediyoruz anlayamıyorum... O dönemler çok güzelmiş. Biz anneler niye hep acele ederiz ki.. Aman onu kullanmasın artık, aman böyle olsun artık, hadi bunu da yaptıralım, hadi bunu da çıkartalım... Nasılolsa yaşı gelince hepsi yapıyor...

Evimizde bir bebek yok artık.

Çok şahane bir kız çocuğumuz var, o ayrı... Hemde ne kız...

Ama o günleri çok özleyeceğim.