13 Aralık 2006... Hala dün gibi aklımda, oğlum benimle vedalaştı ve gözlerini daha huzurlu olacağına inandığım dünyaya gitmek üzere ebediyen kapattı. Kucağımda... Sarıldım, öptüm kokladım oğlumu...Öylece sessizce uzandım yanına...Acısının dindiğini görebilmek beni de rahatlatmıştı açıkçası. Bir insan çok sevdiği varlığın ölmesine sevinebilir mi? Ben sevindim. Ölmeden bir hafta önce nefes alamamaya başlamıştı, son 2 günü zaman zaman oksijen tüpüne bağlı geçti. O koskocaman, dev adamın çişini bile tutamamasını seyretmek içler acısı bir durum...
Dün bir arkadaşım ile tam da bunu konuşuyorduk. İnsan çok yaşlanınca pek bir fena oluyor diye. Ben 100 yaşıma kadar yaşayacağım iddiasındayımdır hep, sanırım yapımın çok sağlıklı olduğundan... Kolay kolay hastalanmam. Hasta zamanımı bile ayakta geçirmeyi severim...Peki yaşlanmak çok mu güzel yoksa çok korkutucu mu? Zaman geliyor korkuyordum yalnız yaşlanacağım, kimse yanımda olmayacak diye, zaman geliyor birlikte yaşlanacağım kişi ile birlikte torunlarımın yanında olacağım diye... Düşündüm düşündüm düşündüm... Aldığım karar bu konuyu bir daha düşünmemek oldu. Ne kadar saçma taaa 50 yıl sonrasında ne olacağından korkmak. Ne kadar lüzumsuz. Ne diye korkup şu anki yaşamımı gereksiz korkularla geçiriyorum....
Hayatın akışını, geleceğin getireceklerini değiştiremiyoruz. Kıçımızı yırtsak planladıklarımız her zaman gerçekleşmiyor... Şimdi ben niye oturup bu planları yapayım, herşeyin iyi gittiğini düşündüğünüz bir zamanda, pat!!! birşeyler oluyor ve siz hiç düşünmediğiniz bir yerdesiniz...Sanki oğlum hiç ölmeyecek gibi yaşadığım günler geliyor aklıma...Elbette ki ölecek, önemli olan; geri dönüp baktığımda Vito'ma iyi bir hayat verdiğimi düşünüyorum... Onu hep ön planda tuttum. Ne isterse yapabildiği bir ortamda büyüdü, yaşlandı ve öldü. Bende aynısını istiyorum işte. Elimden geldiğince iyi bir hayat yaşamayı istiyorum.
Biriyle yaşlanmayı planlarsınız, herşey iyi giderken öyle birşey olur ki, bir baktınız yapayalnızsınız...O yüzden en önemli gerçek hayatta kendi kendine mutlu olabilmeyi öğrenmek... Bunu bana Vito öğretti. Vitoyu aldığımda evliydim. İlk 3 senemiz kalabalık sayılabilecek bir ortamda geçti. Vito'yu alırken aklımın ucundan geçmedi bir gün 80 kiloluk bir "ayıya" yalnız kalabileceğim... Planım hep birlikte olmaktı...Boşandıktan sonra ikimizde sudan çıkmış balık gibi yalnız kaldık. Vito beni ayağa kaldırdı. Kolay değil, yatıp ağlamak istediğim zamanlarda, Vitoy yürüt, Vito'yu besle, Vito'yu yıka, Vito'yu aşıla, Vito'yu kolla derken, bir bakıyorum, zor geçmesi geçen zaman biraz daha hafiflemiş... Günler olurdu oturup sadece onu seyrederdim. Bakıyorum adam kendi kendini meşgul edebiliyor. Hatırlıyorum, bir saat boyunca sıkılmadan üstüne konan sinekle oynadı. Yakalaması imkansız. Ama olsun kendini meşgul tutuyor. Koca kafasını kaldırıp, garip sesler çıkararak sineği ağzıyla yakalamaya çalışmasını izlemek nasıl eğlenceliydi anlatamam.
Yalnız oturup birbirimize baktığımız günlerden birinde, rıhtımımızda yeralan küçük toprak alana çiçek böcek dikmeye karar verdim. Saatlerce uğraşırdım, keyif aldığım bir şey. Yaklaşık 6 senedir her sene Nisan ayında çiçek böcek ekiyorum sonra Ekim sonuna kadar onlarla hemen hemen her gün uğraşıyorum. Bu seneyle beraber Vito 2 senedir yanımda değil. Ama onun manevi!!! desteği hep yanımda olacak. Geçen sen zordu aklıma hep diktiğim çiçekleri arkamda bozmaya çalışması geldi. Ya da gözümün içine bakarak üstlerine işemesi... Hiç kızmadım ben. Çiçeklerimi besler diye düşündüm hep...Bu senede o olmadan yapacağım... Üstelik geçen sene tamamiyle yalnız değildim. Çok sevdiğim biri vardı hayatımda. Bana Vito'yu kaybettiğim zamanda çok destek olmuştu... Şimdi o da yok...
Olsun ben yine de devam ediyorum. Bu sene de çiçeklerimi ekeceğim, rıhtımımı yaşadığım yerin en güzel rıhtımı yapacağım. Keyifle oturmak için. Keyif almak için. Soğuk bir kadeh beyaz şarap, güzel bir müzik, bir sigara... Ohhhh... Keyif alacağım ortam nasıl olacaksa onu yaratacağım... Bu benim dünyam değil mi? Neden keyif almayacak mışım şimdi sırf yalnızım diye? Ya da neden saçma sapan gelecek korkularıyla şu keyifi tadamayacak mışım? Değil mi ama?...
Dün bir arkadaşım ile tam da bunu konuşuyorduk. İnsan çok yaşlanınca pek bir fena oluyor diye. Ben 100 yaşıma kadar yaşayacağım iddiasındayımdır hep, sanırım yapımın çok sağlıklı olduğundan... Kolay kolay hastalanmam. Hasta zamanımı bile ayakta geçirmeyi severim...Peki yaşlanmak çok mu güzel yoksa çok korkutucu mu? Zaman geliyor korkuyordum yalnız yaşlanacağım, kimse yanımda olmayacak diye, zaman geliyor birlikte yaşlanacağım kişi ile birlikte torunlarımın yanında olacağım diye... Düşündüm düşündüm düşündüm... Aldığım karar bu konuyu bir daha düşünmemek oldu. Ne kadar saçma taaa 50 yıl sonrasında ne olacağından korkmak. Ne kadar lüzumsuz. Ne diye korkup şu anki yaşamımı gereksiz korkularla geçiriyorum....
Hayatın akışını, geleceğin getireceklerini değiştiremiyoruz. Kıçımızı yırtsak planladıklarımız her zaman gerçekleşmiyor... Şimdi ben niye oturup bu planları yapayım, herşeyin iyi gittiğini düşündüğünüz bir zamanda, pat!!! birşeyler oluyor ve siz hiç düşünmediğiniz bir yerdesiniz...Sanki oğlum hiç ölmeyecek gibi yaşadığım günler geliyor aklıma...Elbette ki ölecek, önemli olan; geri dönüp baktığımda Vito'ma iyi bir hayat verdiğimi düşünüyorum... Onu hep ön planda tuttum. Ne isterse yapabildiği bir ortamda büyüdü, yaşlandı ve öldü. Bende aynısını istiyorum işte. Elimden geldiğince iyi bir hayat yaşamayı istiyorum.
Biriyle yaşlanmayı planlarsınız, herşey iyi giderken öyle birşey olur ki, bir baktınız yapayalnızsınız...O yüzden en önemli gerçek hayatta kendi kendine mutlu olabilmeyi öğrenmek... Bunu bana Vito öğretti. Vitoyu aldığımda evliydim. İlk 3 senemiz kalabalık sayılabilecek bir ortamda geçti. Vito'yu alırken aklımın ucundan geçmedi bir gün 80 kiloluk bir "ayıya" yalnız kalabileceğim... Planım hep birlikte olmaktı...Boşandıktan sonra ikimizde sudan çıkmış balık gibi yalnız kaldık. Vito beni ayağa kaldırdı. Kolay değil, yatıp ağlamak istediğim zamanlarda, Vitoy yürüt, Vito'yu besle, Vito'yu yıka, Vito'yu aşıla, Vito'yu kolla derken, bir bakıyorum, zor geçmesi geçen zaman biraz daha hafiflemiş... Günler olurdu oturup sadece onu seyrederdim. Bakıyorum adam kendi kendini meşgul edebiliyor. Hatırlıyorum, bir saat boyunca sıkılmadan üstüne konan sinekle oynadı. Yakalaması imkansız. Ama olsun kendini meşgul tutuyor. Koca kafasını kaldırıp, garip sesler çıkararak sineği ağzıyla yakalamaya çalışmasını izlemek nasıl eğlenceliydi anlatamam.
Yalnız oturup birbirimize baktığımız günlerden birinde, rıhtımımızda yeralan küçük toprak alana çiçek böcek dikmeye karar verdim. Saatlerce uğraşırdım, keyif aldığım bir şey. Yaklaşık 6 senedir her sene Nisan ayında çiçek böcek ekiyorum sonra Ekim sonuna kadar onlarla hemen hemen her gün uğraşıyorum. Bu seneyle beraber Vito 2 senedir yanımda değil. Ama onun manevi!!! desteği hep yanımda olacak. Geçen sen zordu aklıma hep diktiğim çiçekleri arkamda bozmaya çalışması geldi. Ya da gözümün içine bakarak üstlerine işemesi... Hiç kızmadım ben. Çiçeklerimi besler diye düşündüm hep...Bu senede o olmadan yapacağım... Üstelik geçen sene tamamiyle yalnız değildim. Çok sevdiğim biri vardı hayatımda. Bana Vito'yu kaybettiğim zamanda çok destek olmuştu... Şimdi o da yok...
Olsun ben yine de devam ediyorum. Bu sene de çiçeklerimi ekeceğim, rıhtımımı yaşadığım yerin en güzel rıhtımı yapacağım. Keyifle oturmak için. Keyif almak için. Soğuk bir kadeh beyaz şarap, güzel bir müzik, bir sigara... Ohhhh... Keyif alacağım ortam nasıl olacaksa onu yaratacağım... Bu benim dünyam değil mi? Neden keyif almayacak mışım şimdi sırf yalnızım diye? Ya da neden saçma sapan gelecek korkularıyla şu keyifi tadamayacak mışım? Değil mi ama?...
6 yorum:
VERDACIĞIM,NEGÜZEL YAZMIŞSIN:))HOŞGELDİN ARAMIZA...
Çok teşekkür ederim :) Sayende canım benim...
Cumartesi "harika" kafamızla geçirdiğimiz günle ilgili birşeylerde yazarım artık ............ hatırlayabilirsem :) hahahahaha!!!
Verda, çok hoş yazmışsın. Benim de evlenene kadar köpeklerim oldu, ama her zaman babam onlar gözlerini kapamadan önce götürdü evden, en iyisi de buydu benim için, insanın buna dayanması zor.
Çok teşekkür ederim Aslı...
Dayanmak zor gerçekten... Öyle çok özlüyorum ki...
Daha keyifli yazılarla görüşmek üzere diyorum, sevgiler
verda, noninin (kardesimin) sayfasindan geldim sayfana ve vito hakkinda yazdiklarin kalbime kadar dokundu... benim de 2 tane labradorum var (pasha & honey) ve arada beni deli ettiklerini dusunsem de senin yazdiklarinla kendime geldim birden... hungur hungur aglatti beni vito... ama acilari dinmis... cok sevilmis... ve hala birilerinin hayatina dokunuyor guzelligi... onemli olan da bu... ozlemini tahmin edebiliyorum az cok...
"just a cat"
Tesadüfen blogunuza rast geldim. İyi ki de rastgeldim, çok güzel bir blog elinize sağlık. Vito ile ilgili yazınızı okurken 4 yıldır hayatımızı güzelleştiren, onsuz geçirdiğimiz dakikalarda da sürekli ondan bahsettiğimiz "kedi meleğimiz" geldi aklıma. Hayatımız sürekli etrafımızdakilere onun "sadece bir köpek" "sadece bir kedi" olmadığını anlatmaya çalışmakla geçiyor galiba :)))
Sevgiler
Yorum Gönder