Öyle bir an geliyor ki... Buraya yazacaklarım koskoca bir kitabı oluşturur, ama gel gör önüne oturuyorum, ya yazacaklarımdan vazgeçiyorum, ya da tamamiyle unutuyorum... Daha bu sabah oldu... Erkenden kalktım, duşa girdim. Duş yaparken "aaa bunu da yazacağım, aaaa bu noktaya kesinlikle değinmeliyim" dediğim öyle çok şey vardı ki... Ama hepsini unuttum. Hepsini. Aklımda kalan birşey, karşı tarafı, benim tarafı, yani Arnavutköy, Bebek, Etiler, Nişantaşı.... Oraları ne kadar çok özlediğim. Akmerkezi özler mi insan? Hadi onu geçtim, Makro yu özler mi?
Dün Makro'da her reyonu gezdim. Hem de coşkuyla. Ellerimin leş gibi olmadığı tek market. Aradığım herşeyi bulduğum tek market. Yok bu tarafta! Neden yok ki?
Sonra Akmerkez... Alışveriş merkezlerinden nefret etmeme rağmen, Akmerkezi hep ayrı tuttum. Onun yeri başkaydı. Haftanın en az 2- 3 günü muhakkak uğradığım yerdi... Ama hiç ne kadar sevdiğimi anlamadan... Şimdi oraya gittiğimde kendimi çok iyi hissediyorum. Meğer ne kadar çok önemli yeri varmış da haberim yokmuş... Zamanında lanet okuduğum mağazalarının önünden geçerken bile keyif aldığım bir merkez orası şimdi...
Nişantaşı var bir de...
Ben aslında doğma ve yarı büyüme (diğer yarıları İngiltere ve Arnavutköy arası olduğu için) Nişantaşılıyım. İçinde yaşadığımı hatırladığım ilk evim, ilk arkadaşlarım hep oradaydı. Üzerine haince, b.ktan bir alışveriş merkezi dikilmiş olsa da, ilkokulum Şişli Terakki orada. En azından bina olmasa da hatıraları aklımda..İsmi kalbimde... Her sokağı iyi bilirim. Ve her sokağında yürümekten çok keyif alırım. İlla bir galeri, bir mağaza, bir kafe, bir restoran ve bir tanıdık karşıma çıkar. İnsanların aydınlık gözüktüğü, daha keyifli durduğu, mağazaların şık olduğu, en iyi restaurantları dar ara sokaklarında barındıran, en iyi sanat galerilerine ev sahipliği yapan tek yer İstanbul'da. Muhakkak bizim hep eleştirdiğimiz "türklükler" de diz boyu. Ama benim gözüme çarpmıyor oradayken. Nedense görmemezlikten gelebiliyorum. Yaklaşık 20 gün önce gittiğimde beni görmeliydiniz. 29 Aralık günü benim için kelimenin tam anlamıyla şahaneydi. Diğer İstanbul caddeleri içinde benim için tartışmasız en "şık" cadde olan Abdi İpekçi Caddesi'nde lapa lapa kar yağarken, sokakta çalan müzik eşliğinde yürürken yaşadığım mutluluğu anlatamam...Annem ve ablamla birlikte, benim de fazla yürüyemediğim günlerde, o 50 metre kare alanda, lapa lapa yağan karın altında bütün butiklere dalıp çıktık. Kimisinden alışveriş yaptık. Sonra Brasserie'de öğle yemeğimizi yedik. Ve yine sokaklara attık kendimizi. Sonra yine aynı alanda biraz daha dolaştık. Ve yine akşam üzeri olduğunda, babam ve Cemil'in katılımıyla, Brasserie'de içkilerimizi yudumladık. Onlar şampanya içerken, ben maden suyunu yudumladım tabii ki!!! Sonra yine lapa lapa yağan karın altında, Park Şamdan'a yürüdük ve yemek yedik. Şamdan'ın kapalı bahçesinde yemek yerken, karı seyretmenin verdiği mutluluğu size anlatmam mümkün değil. Düşündükçe bile çok keyif alıyorum...Uzun lafın kısası, Nişantaşı'nı da çok özlemişim. Ve Allah'tan doktorum Nişantaşı'nda. Yine Salı günü kontrol için gittiğimde, yine bir sergi gezer, Reasürans Çarşısının altındaki kitapçıda oturup kitaplara bakar, Jo Malone'da bir sürü kokuyu karıştırıp deneme yaptıktan sonra bir kafe'de ya da bir pizzacı da şahane yemek yeriz... Ha bu arada ananemde (anneannem yazıldığını biliyorum) Nişantaşı'nda... Ona uğramak da keyif oluyor... Ne zaman doktora gitsem ona muhakkak uğruyoruz. O da bana hep en sevdiğim yemekleri yapıyor. Bu aralar enginara takıldım. Şimdi devamlı onu yapıyor :))))) Türkiye'de yiyebileceğiniz en iyi enginarı o yapıyor. Tartışmam bile :))) Benim ananem diye söylüyorum tabii ki :)))) Ama bana özel yapıldığı bilincinde olunca sevginin tadını alabiliyorsunuz... İşte o yüzden benim için tartışmasız en iyi enginar onun ki diyorum :))))))
Doktor da demişken kız olduğu kesinleşti. Ve benim karnım iyiden iyiye çıkmaya başladı. Umarım rahat bir ikinci dönem geçiririm. Umuyorum çünkü ilk 3 hatta 4 aylık dönemim hiç de kolay geçmedi. Şimdi kız isimleri için biraz okumak lazım... Denizlerle, okyanuslarla ilgili bir isim... Var mı aklınıza takılan bir iki alternatif? Ben eski İstanbul hanımefendilerinin eski isimlerini çok düşündüm açıkça, ama günümüze ayak uydurabilen isimler pek yok. E-posta alırken, interneti kullanırken, ya da yurtdışında görüşme yaparken anlaşılması, telaffuzu rahat olsun. Hatta yabancı ad bile olabilir... Var mı fikirler?