18 Ekim 2011 Salı

Memleketin taksicilerine bak!

Kadın bağırır : "Taksiii!"

Beşiktaş İskelesi'nde, kadın taksiye biner ve Nişantaşı'ndaki göz doktoru randevusu için yola koyulurlar... Kadının üzerinde sadece 2 adet 50 TL'den, toplam 100 TL vardır. Ne bir kuruş ne başka birşey. Sadece 2 adet kağıt para. Henüz yeni İş Bankası'ndan çekmiş olduğu 2 adet 50 TL.

Istanbul Cerrahi Hastanesi'ne yaklaşırken, kadın taksiciye sorar: "Bozuğum yok, 50 TL var sadece". Taksici "Önemli değil abla, ver bana 50 TL'yi şuradaki simitçi bozar" diye anlatırken, 50 TL'yi kadının göremeyeceğim şekilde önüne alır... Aradan 3-4 dakika geçince, taksici kadına döner ve der : "Abla 50 TL'nin ucu yırtılmış, sen bunu bankada değiştir. Bazen fermuara takılıyor ve yırtılıyor". Kadın da gayet saf saf "aaaa ver onu diğerini al" der.
Ama bi gariplik var. Parayı kadın çantasına yerleştirirken yırtık olan ucunun gözüne çarpması gerekir ama yok. E zaten çok önemli bir randevusu var, yırtılmış heralde... Ne olacak bankada değiştirilir nasıl olsa... Diğer 50 TL verilir, ancak hastanede bozdurulur ve taksici ücreti ödenmiş olur.

Kadın göz doktoru muayenesinde yaklaşık 4 saat geçirir. Arada yenen tostlar, çaylar derken çantada birtek 6,5 TL ve o yırtık 50 TL vardır... Taksiye binilir, ve yine iskeleye gelinir. Allahtan taksimetre tam 6,5 TL yazar. Ve artık ironik bir şekilde çantada sadece 50 TL kalır. O yırtık TL. Ama kadın o paranın yırtık olduğunu unutmuş, kafasında göz ameliyatını olsa mı olmasa mı sorusu ile meşgulken, vapur biletini almaya gelir. Görevliye sorar: "Bilet nerden alınır?" Dışarıdaki makinelerden alacaksın, ama 50 TL almaz. Bozdur parayı"...

Ve kadın arkasını döner. Taksicilere doğru bakar. Gözünde kestirdiği bir taksiciye doğru ilerlerken, farkeder ki sabah binmiş olduğu taksi orada duruyor... Hemen camına gelir. "Hatırladın mı beni, hani 50 TL bozduramamıştık, hani hastaneye bırakmıştın beni!"

Taksici çekingen bir halde yanıt verir. "Yok abla hatırlayamadım". Gözlerini ısrarla kadından kaçırmaya çalışan taksiciye kadın bir kere daha sorar " Nasıl hatırlamazsın, hani simitçilerde para bozdurmak istedindi ama bir türlü bozduramadık" Taksiciden yanıt yok. E Allah'ın taksicisine kendimi niye hatırlatmaya çalışayım ki diye düşünen kadın sorar : "50 TLyi bozabilir misin?" Taksici rahatlamış gözlerle döner ve abuk bir sırıtmayla: "Abla bu yırtık. Hatırladım seni. Bankaya gitmen lazım. "Ama vapurun kalkmasına 5 dakikadan az bir süre var. Ne yapacağım ben şimdi diye yüksek sesli düşünürken; taksici kadına 2 TL uzatır. "Al abla benden olsun."
"Allah razı olsun senden bu devirde böyle adam yok. Sağol" der kadın ve mutlu mesut vapura biner evin yolunu tutar.

Vapur iskelesinden evine doğru yürüken, "Şu parayı yol üstündeki bir bankada değiştireyim" der kadın. Ve gördüğü ilk Ziraat Bankası'na girer... Parayı veznedeki kadına uzatır ve değiştirmesini ister...

"Hanımefendi bu para SAHTE" !!!!!!!!

"Nasıl olur? İş Bankası'ndan çekmiştim ben bu parayı."

Ziraat Bankası'ndan, İŞ Bankası'na yürüyene kadar kadının kafasına dank eder. Taksici. Taksici kaşla göz arasında 50 TL'leri değiştirmiştir...

Aman siz siz olun, sakın taksiciye verdiğiniz paranızın gözünüz önünden ayırmayın. Parayı değiştiriyorlarmış. İş Bankası'na gittiğimde anlattılar. Taksicilerin yeni numarasıymış.

Ben kazığı yedim. Ama bugün de başka bir doktorla randevum var. Sinirimden kuduruyorum. Hırslandım. Yine aynı iskeleye gideceğim, ve bakacağım taksilerin hepsine... Bulursam... Bir bulursam...

13 Ekim 2011 Perşembe

Ben bir halt ettim.


Bugün Maral'ı okuldan alıp eve geleceğim. Sonra klasik uyku... Ama az uyuyacak bugün. Çünkü bugün 15:30'da Disney on Ice'a gidiyoruz. Biletleri alınca fark ettim. Ora Arena'ya gideceğiz. Taaa Bayrampaşa'da... Bilsem 45 km yol; gitmeyi 2 kere düşünürdüm. Neyse ettim bir halt. Şimdi Ugg botlarını (Buz pistinin dibinde oturacağımız için), kalın anorağını, arabada atıştırması için havuç, salatalık, elma, kek , su, meyve suyu ve olur da öğlen uyumazsa, arabada uykusu gelipde trafikte uyumasın diye portable dvd mizi paketliyorum... 45 km... Vay anasını... Umarım tereyağından kıl çeker gibi gider, ve yine aynı şekilde döneriz... Pek sanmıyorum ama, göreceğiz... Bir de ilk defa bir gösteriye gidecek. Umudum var. 11 saat uçakta normal bir yetişkin gibi oturan bücürcüm, 1-2 saat en sevdiği kahramanlarını buz üstünde keyifle seyreder diye umuyorum...

Göreceğiz...

12 Ekim 2011 Çarşamba

Kahvemi yudumlarken...

Yaz bitti.

Maral okula başladı. Bu hafta 3. haftamız. Ama hastalıkları sayarsak, aslında 6. günümüz okulda. Ve dün bir; bugün iki... Okuluna alıştı, hocalarına alıştı; arkadaşlarına alıştı. Dün ve bu sabah bana gülerek bye bye diyor. Dün fransızcanın ilk meyvelerini toplamaya başladık. Je mapel Maral diye dolanıyordu evin içinde. Adım Maral demek - miş fransızca... Geçen sene İsviçre ye kayağa gittiğimizde karar vermiştim Maral'a fransızca eğitimini verdirtmeye. Bir dil bu kadar mı yakışır çocuklara. Etrafımda 3 dili ana dili gibi kullanan çocuklar vardı. Tabii ki ana dili gibi konuşması kolay değil. Ama hocası Madame Veronique çok yetenekli biri. Tam bir eğitmen. Gezdiğim okulların neredeyse hepsinde böyle bir eğitmen yok. İlk başta çok sert gelmişti bana ama dur bakalım dedim. Ve şimdi, Maral Madame Veronique'e - ya da Maralın deyimiyle adam Veronique'e öpücük vermeden ayrılmıyor.

Şimdi eve geldim. Bol köpüklü türk kahvesi içeceğim. Ohh koşuşturmadan.

New York'tan döndüğümüz 18 Eylül'den beri ilk defa bu hafta rahat geçiyor. Jet lagdi, okuldu, yaz bitti kış başladı dolap düzenlemek derken... Ekimin ortasına geldik.

Önümde 3 tane randevu var. 3 farklı göz doktoru. Sinan Göker, Zeki Tunç ve Halil Bahçecioğlu. Miyop gözlerime lasik ameliyatı uygulatsam mı uygulatmasam mı? 3 doktorum da görüşünü alacağım; karar vereceğim. Bu ay sonu belli olacak. Şu günlerde % 90 olmayacağım; ama görüşümün değişmesi için 3 doktordan da duyacaklarım önemli. Benim miyopta epeyce ileride. 5.25 :))) Gözlerim lensi bırakmaya başladı. 30 yıllık hayat arkadaşlarımdan ayrılıyorum yani. Ama belki gözlük takviyesiyle kullanmaya devam ederim. Kimbilir...

9 Ekim 2011 Pazar

İçim daralmıştı...


Her bloguma girdiğimde siyahtan içim daraldı. Ama ben dinamik biri değilim, öyle parlak renkleri kullanamıyorum. Bugün de yağmurlu bir hava var... Yakıştırdım.

Neyse, yakında çok daha sık yazacağım. Maral haliyle okula başladı, ve sabahları bana ait...

Kah dolu kah boş hikayelerle çok yakında görüşmek üzere...

Sevgiler,